Müslümanların Tümünü Bilmeden Kafir Haline Getiren Fitneler; Mutlaka Oku, Kafir Ölme!

Farkına varmadan nasıl küfre sürüklendi insanlık ve “Yeryüzünde tek Müslüman kalmayınca kıyamet kopar.” hadisi nasıl gerçek oluyor? Çünkü kıyamet yakındır.

Özetle Müslümanları küfre sokan 7 ana sebep şunlardır;

  1. Tevrat, İncil ve İdris peygamberin kitaplarının bozulduğunu, itibar edilmemesi gerektiği ve yalanlarla dolu olduğunu iddia etmek. Oysa Allah onları tasdik ettiğini defalarca beyan etmiştir.
  2. Faiz yiyenlerin de ebedi cehennemlik olduğu ve küffar saflarında sayılacağı bildirilmiştir. Çünkü faiz sistemi tüm insanlığı fakirliğe sürükleyen bir döngüdür ve faiz baronlarının İslam’ın en büyük düşmanları olacağı bir mucize olarak Yüce Allah tarafından öngörülmüştür.
  3. Allah’ın, Rahman ismi tecelliyatı ile gökte bir mekanda olduğuna, elleri, yüzü, ayakları, tahtı olduğuna, bulunduğu yerde 1 günü 1000 yılımıza denk gelen bir zaman birimi olduğuna, onu göreceğimize iman etmemek. Çünkü bunlar Kuran, hadis ve tüm eski kutsal kitaplarda ayrıntılı olarak defalarca tekrar edilmiştir. Oysa cahil müslümanlar şekilsiz, zamansız ve görünmez bir ilaha inanıyorlar.
  4. Kanun koyucu olarak Allah yerine, insanlardan belli zümreleri üstün kabul etmek. Bunu savunan ve uygulayanlara destek olmak.
  5. Mehdi çıktığında ve mucizeler gösterdiğinde Rabbin hoş gördüğü yerine yeni yeni başka mucizeler istemek. Ona tabi olmayıp yüz çevirmek.
  6. Malı yığmak ve biriktirmek. Allah’ın payını düşünmemek ve Rabbe cimrilik etmek. Kişiye küfrün kapısını açan yollara sürükler.
  7. Küffarla yani Allah’a ortak koşanlarla yada yukarıdaki alametlere sahip olan bir kişiyle dost yada evli olmak.

1) Önceki kitaplara inanmamak ve okumamak

Kuran’da bir çok ayette Kuran’ın, İncil ve Tevrat gibi önceki kitapları doğrulamak için indirildiği yazar. İncil ve Tevrat’ın en eski versiyonları İslam’dan yüzlerce yıl öncesine dayanır. Hatta Allah yanlarında Tevrat olan Yahudilere “neden Tevrat varken Muhammed’e soruyorsunuz da Tevrat ile hüküm vermiyorsunuz” diyerek onları azarlar. 

“Seni nasıl hakem seçerler. Halbuki Tevrat yanlarındadır. İçinde Allah’ın hükmü yazılıdır. Yine bundan sonra da yüz çeviriyorlar. İşte bunlar asla inanmış değildir.” (Kuran 5:43)

Eğer Tevrat ve İncil değiştirilmiş, bozulmuş olsaydı; Allah şuna benzeyen cümleler kurardı; “onlar yalandan ibarettir, tasdik etmiyorum, onları lanetliyorum”. Ancak tahrif edilişlerinin “dillerini eğip bükerek manasını çarpıttıklarını söyler”.

Onlardan bir takımı, Kitapta olmadığı halde Kitaptan zannedesiniz diye dillerini eğip bükerler. O, Allah katından olmadığı halde: “Allah katındandır” derler, bile bile Allah’a karşı yalan söylerler. (3:78)

Bu ise yazılı metinde değil tefsirinde ve okunuşunda tahrifat olduğunu göstermektedir. “Elleriyle yazdıkları kitaplar” derken bunların hangi kitaplar olduğu açıklanmamıştır. Eğer bunlar İncil ve Tevrat olsaydı açıkça onları ifade eder ve “yalan kitaplardır” derdi. Bu kitaplar adları duyulmamış ve din adamlarınca reddedilmiş kitaplar olduğundan isimsiz kalmışlar ve kaybolmuşlardır.

“Ey müminler, Yahudi ve Hristiyanlara deyin ki: ‘Biz Allah’a ve Kuran’a, İbrahim, İsmail, İshak, Yakup ve torunlarına indirilenlere, Musa’ya, İsa’ya ve bütün Peygamberlere Rableri tarafından verilen kitaplara inandık. Onların arasında fark gütmeyin.” (2:136)

İncil’in değiştirildiğine dair bir ibare olmadığı gibi; Tevrat’ın tahrifatına ilişkin suçlama ise tüm Yahudilere değil bir grup Yahudi’ye yapılan bir suçlamadır.

Ey müminler, (Yahûdilerin) size inanacaklarını umar mısınız? Halbuki onlardan bir zümre vardı ki, Allah’ın kelâmını (Tevratı) dinlerler ve duyarlardı da, hakkı anladıktan sonra, onu bile bile değiştirirlerdi. (2:75)

Aynı durum aslında Kuran için de geçerlidir. Müslümanların da bir kısmı Kuran’da beğenmedikleri yada 19 gibi bazı matematiksel sisteme uyduramadıkları ayetleri çıkartma yoluna gitmişlerdi. Ama Müslümanların geneli Kuran’ı orijinal hali ile koruma kararlılığında oldukları için bunu gerçekleştiremediler. İşte Yahudilerin durumu da böyledir. Bu ayetlerde açık bir kanıtla Tevrat’ın tüm Yahudilerin onayladığı bir şekilde değiştirildiğine dair kanıt yoktur.

“Yahudilerden bir kısmı, bazı sözleri aslî şeklinden ve manasından kaydırarak tahrif ederler. Mesela: ‘İşittik’ (ama isyan ettik), ‘işit’ (hay işitmez olası! ), ve ‘râina’ derler. (4:46)

Yine Yahudilerden bazılarının yaptığı bir okuma bozukluğunu görüyoruz. Ama bu tümü değildir. Çünkü Yahudilerden Müslüman olan ve Tevrat’a bakarak Muhammed peygamberi tanıdığını bildiren Abdullah bin Selam gibi büyük Tevrat alimi sahabeler de olmuştur.

Allah’ın kitap ehline olan en büyük eleştirilerinden birisi Tevrat içinden kendi aleyhlerine olan bazı sözleri gizlemeye çalışmaları veya bazı eski kitapları gizlemeleridir. Ancak ölü deniz yazmalarının keşfi ile Enok kitabı gibi bu eski kitaplarda ortaya çıkmıştır.

İslam ansiklopedisini yazan ilahiyatçılar da bir çok konuda benimle aynı fikirdedir. Aşağıdaki linkten bu makalelerini okuyabilirsiniz. Ancak onlar da “İncil’i havariler yazmadı” diyerek tahrif edildiğini düşünmüşler. Anlaşılmayan bir nokta vardır; Allah on emir dışında hiç bir kutsal metni kendi eliyle yazmamıştır. Peki bu kitapları kim yazmıştır?

  • Enok, Tevrat ve Zebur; peygamberler tarafından yazıldı ve Allah tarafından tasdik edildi.
  • İncil; Dindar dürüst tarihçiler tarafından halkın şahitliği kaleme alındı ve Allah tarafından tasdik edildi. (4 İncil’in hiç bir yerinde, ne İsa, ne de insanlar Tanrı’nın 3 olduğunu yada İsa’nın tanrı olduğunu söylemezler.)
  • Kuran; (“O şerefli bir elçinin sözleridir”, “Biz saf saf dizilmiş olanlarız”) ayetleri gösteriyor ki; Kuran’da meleklerin sözüdür ve Allah katından inmiş ve tasdik edilmiştir. Kuran’da Allah’tan genelde o diye bahsedilmesinin sebebi de budur.

Eğer sana indirdiğimizde şüphe içinde isen, senden önce kitap okuyanlara sor. Andolsun! Senin Rabbinden sana hak gelmiştir. Sakın şüphe edenlerden olma. (10:94)

Eğer kitap ehlinin elindeki Tevrat bozulmuş olsa, hiç Allah resulüne Kuran’dan şüphe ediyorsan Tevrat okuyanlara sor der mi?

Hz. Peygamber’in zina eden bir Yahudi erkek ve kadının, onlar Müslüman olmak istemeyince Tevrat hükmünce recmedilmesini istemesi de (Buhârî, “Tefsîr”, 64) Tevrat’ın tahrif edilmediğini gösterir. Hatta Yahudiler, “Tevrat’ınız yanınızda iken neden başka hükümler arıyorsunuz” diyerek azarlanır.

 “Onlar ki yanlarındaki Tevrat ve İncil’de yazılı buldukları o rasûle / elçiye, o ümmî peygambere (Muhammed’e) tâbi olurlar. (7:157) 

ayetleri de Tevrat ve İncil’e övgüdür. Onu okuyup ondaki işaretlere uyanların müjdelenmesidir.

(3:93,94) Tevrat indirilmeden önce, İsrail’in kendine haram kıldıklarının dışında, İsrail oğullarına her yiyecek helal idi. “Eğer doğru söyleyenler iseniz Tevrat’ı getirip okuyun!” de. Bundan sonra kim Allah adına yalan uydurursa, onlar zalimlerin ta kendileridir.

Eğer Tevrat yalan ve değiştirilmiş, itibarsız ve güvensiz bir kitap olsa idi, Allah hemen her yerde ona atıfta bulunup haydi onu getirin okuyun dinleyelim, oradaki bilgilerle Kuran’ı kıyaslayalım gibi sözler söyler miydi?

Ey Müslümanlar açık bir kanıtınız olmadıkça Allah’ın “tasdik ettim” dediğini tasdik ettim demezseniz, Allah’a isyan etmiş Allah’ın sözü üzerine söz söylemiş olursunuz. Bu da sizi kafir yapar. Kitaplar arasında anlamadığınız konular olabilir, sadece Tevrat değil Kuran’ın da bazı hükümlerini anlamamış olabilirsiniz. Çelişkili de görülebilir. Bu durumda Müslüman kalmaya niyetli iseniz; Kuran’daki sözleri aynen tekrar etmek, teslim olmak ve “tasdik ettim” demek sizi kurtaracaktır.

Kendilerine: Allah’ın indirdiğine iman edin, denilince: Biz sadece bize indirilene (Tevrat’a) inanırız, derler ve ondan başkasını inkar ederler. Halbuki o Kur’an, kendi ellerinde bulunan Tevrat’ı doğrulayıcı olarak gelmiş hak kitaptır. (2:91)

Son husus da, hakiki iman ile ilgilidir; bir kişi “Kuran’a iman ettim” dese ve hatta bu makaleyi okuyunca “eski kitaplara da iman ettim” dese, o kişi kurtulur mu? O zaman da, bir kişinin henüz okumadığı ve bilmediği bir bilgiye “inandım” demesi makul olmayacağı için imanı da tehlikeye girer. Aynı zamanda nerdeyse tüm insanlar biraz daha çok maaş almak için sayısız okul ve kitaplar bitirirler. Sadece bir kaç kitaptan ibaret olan kutsal kitapları okumuyor oluşları da, aslında onların sonsuz cehennemden koruyan ve sonsuz cennete götüren olağanüstü öneme sahip yol gösterici haritalar olduğuna inanmadıkları anlamına gelir. Muhakkak her iddia bir kanıt gerektirir.

Günümüzde dünyanın 4’te 3’ü Kuran’a ve Muhammed peygambere (as) inanmadığı için kafirdir. Müslümanlar da kendinden öncekileri tasdik etmediği için. Koskoca İslam dünyasında tüm kitapları tasdik eden ve okuyan belki bir avuç insan vardır. Daha ilk elekte insanlığın neredeyse tümü elendi.

“Sizden oraya (cehenneme) girmeyecek hiç kimse yoktur. Bu, Rabbinin üzerine aldığı kesinleşmiş bir hükümdür.” (Kuran 19.71)

“Andolsun ki biz, cinlerin ve insanların çoğunu cehennem için yarattık…” (7.179)

 

2) Faiz yemek veya faiz yiyenlere hizmet etmek

  • Bakara Suresi, 275. ayet: “Faiz (riba) yiyenler, ancak şeytan çarpmış olanın kalkışı gibi, çarpılmış olmaktan başka (bir tarzda) kalkmazlar. Bu, onların: “Alım-satım da ancak faiz gibidir.” demelerinden dolayıdır. Oysa Allah, alış-verişi helal, faizi haram kılmıştır. Kime Rabbinden bir öğüt gelir de (faize) bir son verirse, artık geçmişi kendisine, işi de Allah’a aittir. Kim (faize) geri dönerse, artık onlar ateşin halkıdır, orada sürekli kalacaklardır.”
  • Bakara Suresi, 279. ayet: “Şayet böyle yapmazsanız (faiz sistemini terk etmezseniz), Allah’a ve Resulüne karşı savaş açtığınızı bilin. Eğer tevbe ederseniz, artık sermayeleriniz sizindir. (Böylece) Ne zulmetmiş olursunuz, ne zulme uğratılmış olursunuz.”

Bu konuda ayetler açıktır. Elbette enflasyonu bahane eden yada farklı sebeplerle gerekliliğini savunan kimseler çıkabilir. Riske girmek istiyorlarsa buyursunlar. Az bir değere bu riski almaya, muallak yorumlara girmeye değer mi? Paranın değerini korumanın tek yolu faize yatırmak mıdır? Arsa, dükkan, ev, mal alımı ve satımı yoluyla hem faizden daha yüksek gelir elde edebilir hem de insanlığa faydalı olan yatırımlar yapmış olursunuz.

Peki Allah sadece biraz daha çok para kazanmak isteyen insanları neden bu kadar ağır cezalandırıyor ve düşmanı olmakla suçluyor? Çünkü Allah geleceği görmektedir. Bugün kredi kartı kullandığınız zaman banka %2-3 civarında kesinti yapmaktadır. İş yerleri bu kesintiyi kabul etmek istemezler. Çünkü ortalama kârları zaten %20-40 civarında olduğundan kârlarının önemli bir kısmına bankayı ortak etmiş olurlar. Bu nedenle onlarda faize yatırıp bekleyerek paralarını tam alma yoluna giderler. Aslında paralarını tam almış değillerdir. Para bekledikleri süre içinde değer kaybetmiştir ve banka yine aynı geliri elde etmiştir. Sadece kredi kartı sistemiyle bile tüm dünyada dönen tüm paranın neredeyse her ay %1-2 si bankaların eline geçer.

Son bir kaç yüzyılda özellikle bankalar tüm devletlerden daha zengin olmuş ve krallara, devletlere borç vererek devletleri ayakta tutmuşlar yada devirmişlerdir. Yani faizciliğe izin veren yönetimler onun kölesi haline dönüşmüşlerdir. Orduları olan güçler nasıl faizcilere boyun eğer diye düşünmeyin. Çünkü orduların finansmanı, medya kuruluşlarını sahipleri, suikastçıların efendileri yine tefeciler olmuşlardır. 2 Amerikan başkanı bu sebepten öldürülmüştür. Sistemi tamamen ele geçirip perde ardından gizlice yönettiklerinden ötürü onların desteği olmadan bu sistemde birinin başa gelmesi mümkün değildir. İyi insanlar için iftira ve eziyet, paraya tapanlar için geçici bir zenginlik…. Başların ayak, ayakların baş olduğu dönem bu dönemlerdir. Günümüzde İslam’a en çok savaş açan, Müslüman devletleri en çok yok etmeye çalışanlar, aslında bankalarca yönetilen devletlerdir. Yani bankalar İslam’ın ve Kuran’ın yok edicisi rolünü devletlerin orduların üzerine atmışlar ve kendilerini temiz göstermektedirler. Onlarla mücadele edenler hapse atılsa, öldürülse veya fakir kalsalar; bunun cezası onlarla iş yapan tüm toplumun ve şirketlerin üzerine olacaktır.

Çözüm olarak devletin tüm bankalara el koyması, bankacılık hizmetlerini en makul şekilde kendi yürütmesi ve elde ettiği kâr ile vatandaşa finansal yardımlar yapması ve üretimi teşvik etmesi en iyi yoldur.

“Ve böylece, her şehirde oranın günahkârlarını, ileri gelenler kıldık ki, orada tuzak kursunlar! Halbuki ancak kendilerine tuzak kurarlar da farkına varmazlar.” Kur’an; Enam 123

 

3) Allah’a Kuran’da tarif edildiği gibi değil de kendi aklına göre inanmak

“Şüphesiz ki Rabbiniz, gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra Taht üzerine yerleşen Allah’tır.” (A’râf, 7/54);

“Rahman Taht üzerine yerleşmiştir.” (Tâhâ, 20/5)

O öncedir (evvel), sonradır (ahir), görünendir (zahir), gizlidir (batın). (57:3)

“O, hanginizin ameli daha güzel olacağı hususunda sizi imtihan etmek için, tahtı su üzerinde iken, gökleri ve yeri altı günde yaratandır.” (Hûd, 11/7)

Tahtı yüklenenler ile onun çevresinde bulunanlar rablerini hamd ile tesbih ederler, O’na iman ederler ve müminlerin bağışlanmasını dilerler. (40:7)

Melekler ve Ruh, oraya (Taht’a), miktarı (dünya senesi ile) elli bin yıl olan bir günde yükselip çıkar. (Mearic 4)

İki elimle yarattığım varlık için secde etmekten seni engelleyen neydi! Kibirlendin öyle mi; yoksa büyüklenenlerden mi oldun!” demişti. (Sad 75)

Doğrusu Rabbinin katında bir gün sizin saydıklarınızdan bin yıl gibidir. (22:47)

Kuran’daki bu ayetlere göre; Allah’ın elleri vardır, görünen bir yüzü ve görünmeyen bir yüzü de vardır, tahtta oturur, o tahtı taşıyan melekler vardır, Allah’ın katında zaman vardır. Ancak bir çok din adamı size der ki; Allah’ın şekli yoktur, zamandan mekandan münezzehtir. Ya onlar farklı bir ilaha inanıyorlar yada ayetleri olduğu gibi anlamak istemiyorlar. “Orda öyle demek istememiş Allah” diyorlar. Haşa, o demek istediğini anlatamadı da siz mi anlattınız?

Allah’ın bu özellikleri, yani sonsuz ve bitişsiz olanının Allah’ın kendini Rahman sıfatı ile şekil, zaman ve mekan ile kainata göstermesi neden garip olsun. Onun sonsuz ve akla sığmayan batın yönü olduğu gibi kulları ile iletişime geçtiği zahir yönü de vardır. Kuran’da Allah şöyle buyurur;

Allah bir insanla ancak vahiy yoluyla veya perde arkasından konuşur, yahut bir elçi gönderip izniyle ona dilediğini vahyeder. O yücedir, hakîmdir. (42:51)

Yani bu ayette dahi “kimse onu göremez” demiyor. Ancak konuşma gerçekleşirse konuşan kişi onu görmeye dayanamayacağı için konuşamaz. Bu nedenle Allah bir kimse ile ancak perde ardından yada elçileriyle yada kalbine seslenerek konuşur demektedir. Çünkü Rabbimizi göreceğimiz de bildirilmiştir.

O gün yüzler parlar, güzelleşir. Rabbine bakar. (75:22-23) O gün insanlık Rabbin Rahman sıfatı ile tecelli eden görüntüsüne bakacaklardır ki, o görüntü tüm kutsal kitaplarda ve hadislerde insana benzeyen ışık ve ateşten muhteşem bir surettir. Tahtının altından lavlar ve kıvılcımlar kaynamakta ve dökülmektedir. Yüzü ise ışıktan görünmez. Tahtının üzerinde cam bir fanus vardır. Bu konular tüm dinlerde ortaktır, hadislerle tescillidir. Karşılıklı olarak yüzlerce hadis ve ayet bu durumu tamamlar ve sağlamlaştırır.

Yüzü kötülemeyin. Çünkü, Âdem evlatlarının / insanoğlunun yüzü Rahman suretinde yaratılmıştır.” diye buyurmuştur.”(Taberanî, el-Kebîr-şamile-11/60).

İbn Hacer, bu rivayetin zayıf olduğunu iddia edenlere karşı çıkmış ve İbn Ebî Asım’ın “es-Sünnet” adlı eserinde ve Taberanî sahih bir senetle bunu İbn Ömer’den rivayet ettiğini belirtmiştir.(bk. İbn Hacer, Fethu’l-Bârî, 5/183).

– En büyük hadisçilerden biri olan İshak b. Rahuye “Allah Adem’ı Rahman suretinde yaratmıştır” anlamındakiإِنَّ اللَّه خَلَقَ آدَم عَلَى صُورَة الرَّحْمَن hadisinin sahih olduğunu belirtmiştir.(bk. a.g.e).

– İshak el-Kusec de Ahmed b. Hanbel’in bu rivayetin sahih olduğunu bildirmiştir.(bk. a.g.e).

  • Allah Âdem’i kendi suretinde yarattı.” (Buhari, İstizan, 1; Müslim, Bir, 115)
    Allah, insanı Rahman suretinde yarattı.” (Buharî, İsti’zân, 1; Müslim, Birr, 115, Cennet, 28)

Daha yüzlerce farklı hadiste, Allah’ın gökte olduğu, miracın gökteki bir mekana doğru olduğu, Allah’ın bacağı ve ayakları olduğuna dair açıklayıcı detaylı hadisler mevcuttur.

Biliyorum, bir çok Müslüman Kuran’ın bu ayetlerini kabul etmeye hazır değil ve Allah onlara farklı bir şekilde öğretilmiş. Ama bu Kuran’ı olduğu gibi kabul etmeyip yorumlama yoluna giden zalim ve cahillerin suçudur. Eğer yorum kapısı açılırsa yani orda yazan gibi değil de, farklı şekilde yorumlama izni varsa herkes kendi aklına göre ayetlerin mânâsını çekiştirir. Örneğin “namaz yazan yerde aslında kalpten eğilmek”, zina dendiğinde “aslında aşk varsa mubahtır, parayla olan günahtır” gibi bir sürü saçma yorumla karşılaşırız. Allah benzetme yaptığı zaman bunu ayetin başında belirtmektedir. Eğer bunu açıkça belirtmediyse kimsenin bir ayette benzetme yapıldığını ve okunduğu gibi anlaşılmaması gerektiğini söylemeye hakkı yoktur ve bu küfürdür.

Mülk 17-28 : Yahut gökte olanın üzerinize taş yağdıran bir fırtına göndermeyeceğinden emin misiniz? Uyarılarımın ne demek olduğunu yakında anlayacaksınız! Onlardan öncekiler de asılsız saymışlardı; ama verdiğim ceza da nasıl olmuştu?

Yine gördünüz mü; tüm İslam dünyası neredeyse hepsi de, yine nasıl döküldü küfrün içine. İnsan yaratılışın en güzel formuysa, yaratanların en güzeli olan Rahman’ın da en güzel surete sahip olduğunu ifade ettiğine göre sadece bu ayetlerden bile Rahman’ın insan suretinde ve muhteşem güzellikte olduğu anlaşılır ki; Tevrat’ın ilk ayetleri şöyledir “haydi kendi suretimizde insanı yaratalım” . Tevratta yaratma işinin Rabbin isimlerini temsil eden tecelliyatlar ile yapıldığı anlaşılır.

23: 14 …Yaratanların en güzeli (ahseni) olan Allah pek yücedir.

95:4 …Biz elbette insanı en güzel biçimde (ahsen) yarattık.

 

4) Allah’ınkinden başka kanun koymaya cüret edenlere hizmet etmek ve desteklemek

“Kim Allah’ın indirdiği ile hükmetmezse işte onlar kâfirlerin ta kendileridir.”(Kuran 5:44)

Bunun anlamı şahısların kendi hayatında, kurum ve devletlerinde, irade ve hukukta Kuran’ın hükümlerini uygulamaya mecbur olmasıdır. Aksi halde bir davranış veya düşünce Allah’ın kurallarının hatalı, yanlış görülmesi iddiası anlamına gelir. Yani bu kişiler ya Allah’tan daha iyi kanun yapabileceklerini iddia etmektedirler yada Allah’ı ilah olarak görmemektedirler. Kişi “ben Müslümanım” dediği halde bu konuya dikkat etmiyorsa, bu da onun gafletinden ve imanının sahte, geleneksel ve içi boş bir anane olduğunu gösterir.

Bazıları da der ki; ülkemizde halk Kuran’ın hükümlerine hazır değil. O nedenle liderler Müslüman olsa bile Kuran’ı kanun olarak uygulayamıyor. Velev ki öyle olsun; bu durumda liderlerin var gücüyle Kuran’ı anlatmak, onun nasıl insanlık için en mükemmel, en refah ve güvenlik getirici, en adil kanunlar olduğunu ispat için gece gündüz çalışması gereklidir. Aynı şekilde tebliğ için yurt içi ve yurtdışında büyük bir çaba ve faaliyetler yürütmesi beklenmelidir. Ancak bizim analizimiz ülkemizde yada dünyadaki herhangi bir ülkede böyle ciddi bir çabanın olmadığı yönündedir.

Örneğin bir devlet sosyal medyada bazı alimleri desteklese ve onların tanıtımına destek sağlasa, tüm dünyada milyonlarca takipçileri olmasını ve İslam’ı tanıtmalarını sağlayabilir. Çok küçük bir bütçe ile hakikat ve mucizeler dünyaya yayılabilir. Ama bunu yapmıyorlar. Bu yüzden de Kuran’ın hükümlerini dikkate almamanın sebebi olarak halkın cahiliyeti yada Kuran düşmanlığının sebep gösterilmesi boş bir bahane gibi görünmektedir.

İşte Allah’ın düşman edindiği kafir olan bu türden insanlara hizmet etmek, onların yolunda fayda elde edecekleri görevler almak küfre ortak olmak anlamına gelir. Böyle bir sistemde, gaye Allah’a hizmet ve bu sistemin ıslahı olmadıkça herhangi bir ilişki kurmak da doğru değildir. Bazı insanlar da imkan bulamadığından ilişki içinde değildir bu yapılarla, ama imkan bulsa para ve mevki için derhal onlara hizmet etme yoluna giderler. Allah da onların bu düşüncelerini ortaya çıkarır ve sözlerini ve davranışlarını kaydeder.

5) Mehdi mucizelerle çıktığında, onun mucizelerini ve kendisini kanıtsızca inkar etmek

Dünyadaki tüm dinlerde ortak bir nokta vardır ki, o da Kıyamete yakın bir ıslah edicinin geleceğidir. Hadislerde Sünni alimler Emevilerin aleyhine dahi olsa, Mehdi’den bahsetmekten geri durmamış az da olsa rivayetlerde bulunmuşlardır. Ehlibeytin yani peygamber soyu olan 12 imamın ise neredeyse tüm ömürleri Mehdi’yi anlatmakla geçmiştir.

Peki neden İslam dünyasının neredeyse tamamına hakim olan Emeviler’den yani Muaviye’den bu yana Mehdi konusunun üzeri kapatılmış ve Mehdiyetten bahsedenlerle alay edilmiştir. Bunun için Hz Ali ve Muaviye arasındaki çatışmaya dönmek gerekir. Allah resulü Hz. Ali’nin soyundan dünyaya hakim olacak bir müminin çıkacağını, kendisinin cennetin 5 efendisinden biri olduğunu bildirdi. Muaviye ve oğlu Yezid -ki lanet ona olsun- Arapların hakimiyetinin peygamberde ve onun mübarek alim ve temiz olan soyunda değil de, kendi necis soyunda olmasını istiyordu. Bu sebeple Hz Ali’den ve mübarek torunlardan hakimiyeti almak için gözünü kırpmadan hepsini şehit ettiler. Yezid ise tüm tarihçilerin genel kabulü ile bilinmektedir ki; mübarek Hasan ve Hüseyin efendilerimizin kesik olan başlarını ile değnekle oynamış ve “intikamımızı aldık” demiştir. Bu necis şahıslar aynı zamanda, Kuran’ı kendi yorumlarına göre harekelendirmiş ve ona harekelerden ayrı olarak noktalar da eklemişlerdir. Resullulah’ın Heraclius’a gönderdiği ve hâlâ batılı müzelerde saklanan mektubundan anlaşılacağı üzere orijinal Kuran’da ne hareke, ne de nokta yoktur. Yüce Allah ondan türlü derin anlamlar çıksın ve geleceğin mucizevi bilgileri de okunsun diye onu esnek bir surette indirmiştir. Böylece bir cümle birden fazla mânâ verilerek değişik şekillerde okunabiliyordu. Hatta Hz Ömer bu duruma şaşırmıştı da, bir sahabeyi neredeyse öldürüyordu. Ancak Allah resulü Allah’ın Kuran’ı böyle indirdiğini bildirerek Ömer’i durdurdu.

Emeviler hakimiyet kurunca ve İslam dışı bir saltanatla göstermelik bir din anlayışına bürününce, peygamber soyundan gelecek herkesi Mehdi adayıdır diyerek düşman gördüler ve imamların hemen hepsi şehit edildi. Çünkü mübarek soydan çıkacak bir Mehdi adayı, ister gerçek ister sahte olsun kendi iktidarları için büyük bir tehlikeydi. Etrafına bir grup insanı toplayıp isyan çıkarabilir ve iktidarlarını yıkabilirlerdi. Bu nedenle tüm hükümetler günümüzde dahi mehdiyet kavramının gizlenmesini ölüm kalım meselesi halinde görürler ve bu gizleme için çaba gösterirler.

Görülecektir ki, Kuran’da açık şekilde Mehdi’nin adı, soy adı, mesleği, çıkacağı köy, anne adı, akrabalarının adı ve Kadir gecesi olan doğum günü yazmaktadır. Onun bir elçi olarak geleceği ve tertemiz sayfalardan kitaplar okuyacağı ve o kitaplarda Kayameta (Mehdinin soy isimleri) yazacağı bildirilmiştir.

Allah sadece 5 ayetten ibaret olan Kadir suresinde, “Kadir gecesi O’nu indirdik” der. (Neyin gökten indiğini söylemez ama devamında RUH’un ineceğini söyler. O gece melekler ve ruh her iş için inerler. Kayameta’nın doğum günü de 23 Ramazan yani ehlibeytin ilan ettiği kadir gecesi günüdür.)

O gecede Kayameta’nın ruhu da inmiştir. Kadir suresi biter bitmez Beyyine suresiyle “Kayameta’dan” Ramazan’ın 23. gecesi yeryüzüne inen kişiden bahsetmeye devam eder.

O beyyine Allah katından ininceye dek, müşriklerin ayrılmayacağından, ancak Kayameta ile onların ayrılacağından bahseder. Onun alameti ümmi olmaması, kitaplar ve tertemiz sayfalar okumasıdır. “O kitapların içinde Kayameta vardır” der. Hatta onun yoluna ise, İslam ve diğer hak dinlerin sentezi olan Din-ul Kayameta adını verir.

Apaçık delil – beyyine, kendilerine gelinceye kadar ehl-i kitaptan ve müşriklerden inkârcılar (küfürden) ayrılacak değillerdi. Allah tarafından gönderilen ve en doğru hükümleri havi tertemiz sahifeleri okuyan bir elçidir. O kitaplardaki Kayameta’dır. (Beyyine 1-3)

Allah “Çetin Kıyamet” yani Çetin Kaya Meta adını verdiği kulunun ismiyle insanlığa Kıyametin gelişini ve kıyamet uyarıcısını hatırlatmaktadır. Kuran’da onun geleceği ve hakimiyetin Allah’a geçeceği çağa bu kulun ismi verilmiştir. Artık kim diyebilir ki “Kuran’da mehdi yoktur.”? Ayrıca bir çok ayette “Kuran’da Erdem’i mehdi kılmadık mı?” diye açıkça yazmaktadır.

Ahkaf suresinin 24. ayetinin harflerini sağdan sola yazalım.

Fi L M – RA A Vi – Hu – E. – Erdem-mustakbel(beklenen) – vaadi – … kulu… – E.Erdem – Meta – Rana – Bil -….. (devamında açıklama; bekleyip durduğunuz O vaad, (Film Raavii anlatıcısı, (Erdem metakaya belgesel yönetmenidir) size elim bir azap olarak gelecek, sizse kendinizi iyi insanlar gördüğünüz için iyilik getirecek sanıyorsunuz, ama kafirsiniz)

Allah ona çok büyük yüzlerce mucize vermiş ve kendisini de bir mucize haline getirmiştir. Allah bu yüzden o elçiye, Kuran’da aynı zamanda “Beyyine= kanıt” ismini de vermiştir.

Bu konudaki mucizeler ayrı bir kitabın konusudur ve mucizelerin sayısı binleri bulabilir. Bu makalede dikkat çektiğimiz konu, hem Kuran’da, hem hadiste, hem de tüm kutsal kitaplarda geleceği haber verilen ve mucizeler gösterecek bir elçinin kanıtları ortaya çıkınca ona tabi olmamak, inanmamak ve duyarsız kalmak insanı küfre götürecektir. Allah o insanlığa göstersin diye, yıldızlara, güneşe, dünyaya, aya, kıtalara özel şekiller vermiştir. Eğer tüm bu görkeme ve açık kanıtlara rağmen insanlar çekimser yaklaşırsa onlara azap hak olacaktır.

Hiç bir elçi, ALLAH’ın izni olmadan bir mucize getiremez. ALLAH’ın emri gelince gerçeğe göre yargı verilir ve yanlışı savunanlar orada hüsrana uğrarlar. (Mü’min 78)

Bu ayetten anlaşıldığı üzere bir insan kendi şahsının da içinde olduğu bir mucize gösterebiliyorsa o zaman o mucizeyi ancak ona Allah vermiş olabilir. Aynı zamanda o bir elçidir.

Allah’ın elçileri arasında ayrım gözetmeden hepsine inanmak ve yardımcı olmak tüm inananlar üzerine borçtur. Allah Kuran’da elçiye de itaati farz kılmıştır. Onlar da zaten Allah yolunda hizmetten ve Kuran’a uymaktan başka bir şey istemezler. Ona uyan Allah’ın huzurunda duçar olmaz. Çünkü niyeti, mucizeler gösteren kanıtları olan elçiye Allah yolunda yardım etmektir.

Ancak bir kişi de çıkar ve elçiye verilen mucizeleri beğenmezse, “şunu da yap, böyle bir rivayette vardı bunu da yap” gibi şeyler söyleyerek büyüklük taslarsa, o zaman bu zulüm olacaktır. Allah, mucize olarak dilediğini seçer ve dilediği zaman mucizesini gösterir. Mehdi’nin gösterdiği mucizelerin önemli bir kısmı, kutsal kitaplardaki işaretlerdir. Ancak insanlar “olmaz, daha fazla göster” demektedirler. Allah Kuran’da şöyle diyor;

Ta-ha Suresi 133. Ayet: 

 Dediler ki: “Bize kendi Rabbinden bir ayet (mucize) getirmesi gerekmez miydi?” Onlara önceki sayfalardaki açık belgeler yetmez mi? 

Yani Allah hem Muhammed As.’a hem de her elçiye inanma konusunda mucize olarak eski kitaplarda alametlerinin yazılı olması ve tesadüfen oluşamayacak düzeyde bir benzerlik olmasını yeterli görmektedir. Kitapları kanıt gösteren elçiye “gökten de ses getir, dağları altına çevir” gibi şeyler söylemek küfürdür.

Kutsal kitaplarda gerçekten de öyle işaretler ve açıklamalar vardır ki, yeryüzünde sadece “Kayameta” adlı elçide bu işaretler olabilir. Yeryüzünde başka hiç bir insan bu işaretleri kendinde toplayamaz ve erişemez. Allah hak olarak müminlerden bunu istemektedir. Yani sadece isim benzerliği değil olağanüstü belirtiler vardır. Bunları sitedeki diğer makalelerden yada kitabın ilk cildinden öğrenebilirsiniz. Kitap ücretsizdir.

6) Malı yığmak

Yine sana iyilik yolunda ne harcayacaklarını sorarlar. «İhtiyaç fazlasını» de. Allah size âyetleri böyle açıklar ki düşünesiniz. (2.219)

Benim Kuran’dan anladığım ihtiyaçtan fazlası olan her şeyin Allah yolunda harcanması gerekliliğidir. Sabit geliri olanlar ihtiyaçları olan miktarı ayırırlar; “Tatil, eğitim, ev, araç, yeni giysiler, güzel süsler ve bunların en güzelleri bile insan için bir ihtiyaçtır” Kişi eğer bunların en güzellerine zaten sahipse bu durumda fazladan ev, araba alarak ihtiyacının dışına çıkmaya yeltenmemeli ve fazla gelen miktarı Allah yolunda harcamalıdır. Müslümanların her türlü güzellik ve nimete sahip olabileceğini belirten ayet aşağıdadır.

“Ey Âdemoğulları, namaz kılacağınız her vakit, elbisenizi giyin, süslenin ve yiyin, için, israf etmeyin, şüphe yok ki o, müsrifleri sevmez. (Kuran 7:31) De ki: “Allah’ın kulları için yarattığı süsü ve ziyneti ve (her türlü) temiz rızkı (ve nimeti) haram kılmak kim(in haddine) dir?” De ki: “Bunlar dünya hayatında da mü’minlerindir. Ahirette de sadece onlar içindir.” Bilen bir topluluk için ayetleri böyle birer birer açıklamaktayız. (Kuran 7:32)

Tevrat’taki hüküm onda birini infak etmenin yeterli olması ise ibretlik bir durumdur. Çünkü Yahudiler çok cimriydiler. Bunu bile vermekte zorlandılar ve verirken hilelere başvurdular. Üzerlerin kıtlık ve zayıflık düştü. İsyan ettiler ve farklı tanrılara meylettiler. Hatta Allah ticaret ve para kazanmaya olan tutkularını dindirmek için Cumartesi çalışmaktan onları men etti. Ama buna da uymadılar.

Allah Müslümanlardan Yahudilere kıyasla farklı bir yöntemle bir infak istemiştir. Fakir bir Müslümanın infak etmesine gerek yoktur. Ama eğer Allah’a yakın olmak isterse ihtiyacından kısıp verebilir. Bu onun takvasındandır. Kimse kahvaltıda 10 zeytin yerine 9 zeytin yemekle ölmez. 100 metrekare yerine 90 metrekare evde oturmakla daralmaz. Aslında tüm insanların onda birini vakfetmeye gücü vardır. Verdikleriniz muhakkak size dönecek ve günahlarınızı bağışlatacaktır.

“Arkadan çekiştiren ve yüzüne karşı alay edenlerin vay haline! Ki o, mal biriktirip tekrar tekrar sayar. Malının kendisini ölümsüz kılacağını sanır. Hayır, andolsun ki o, kırıp geçiren cehenneme atılacaktır! Kırıp geçiren cehennemin ne olduğunu sen bilir misin?” (104/1-5)

Tesniye 12:11: “Ülkenizdeki her yıl ilk ürünlerinizin ondalığını RAB’be ayırın. Onu RAB’bin seçtiği yere götürüp kâhine verin.**

Tesniye 14:22-29: “Ülkenizdeki her yıl ilk ürünlerinizin ondalığını RAB’be ayırın. Onu RAB’bin seçtiği yere götürüp kâhine verin. Kâhin ondalığı sizin için RAB’bin sunağında kabul edecek ve RAB’bin huzurunda sizin için günahlarınızı bağışlatacaktır. Bu ondalık, tarlanızdan ve bağınızdan elde ettiğiniz ürünlerinizin en iyisidir.**

“İnfak etmemek insanı kafir yapar” demek doğru değildir. Ama Yahudilerin örneğinde olduğu gibi Allah cimrilerin cimriliklerini ortaya çıkarır ve cenneti küçük görenleri küfre sapan yollara çevirebilir.

7) Kâfirleri dost edinmek yada bu alametleri taşıyan biri ile evlenmek

Onlar ki müminleri bırakıp kâfirleri dost ediniyorlar. Onların yanında izzet mi arıyorlar? Hiç şüphesiz, izzetin tamamı Allah’a aittir. (4/Nisâ 139)

Ey iman edenler! Müminleri bırakıp da kâfirleri dost edinmeyin. Allah’a aleyhinize apaçık bir delil mi vermek istiyorsunuz?(4/Nisâ 144)

 Ey iman edenler! Yahudi ve Hristiyanları dost edinmeyin. Onlar birbirlerinin dostudurlar. Sizden her kim onları dost edinirse muhakkak ki o da onlardandır. Şüphesiz ki Allah, zalimler topluluğunu hidayet etmez.(5/Mâide 51)

Müminlerin dostu ancak müminler ve Allah’tır. Bir insan Yüce Allah’a, kendisini yaratıp nimetler verene, cenneti hediye edene karşı son derece sadık, şükran ve minnet içinde olmalıdır. Onun düşmanını düşman görmeli, dostunu dost görmelidir. Allah’a saygısızlık eden bir kâfiri görmek, hakiki bir müminin ancak öfkesini kabartır. Müminin bir kâfir ile ancak ona tebliğde bulunmak amacıyla konuşmasına izin verilmiştir. Hatta bu niyetle yani ıslah olsun ve gönlü müminlere ısınsın diye ona büyük hediyeler bile verilebilir. Elbette tatlı sözlü olmak ve sevgiyle yaklaşmak önemlidir. Ancak dost olmak, tebliğ amacı olmadan birlikte yemek, oturup kalkmak, sır paylaşmak… bu mümine yakışmaz ve kıskanç olan Yüce ALLAH’ın kalbine dokunur. Bu onu aldatmakla eş değerdir.

Bu nedenle Allah’ın ayetlerine karşı küfre düşmüş olan, yukarıdaki alametlerden herhangi birine sahip olan bir kişi ile dostluğu yada evlilik bağını kesmek farzdır. Ancak tebliğ ve ikaz için mesafeli bir sürece izin verilebilir. Bu süreç müminlerin arasındaki istişare ile belirlenmelidir. Ancak bir kişinin küfre düştüğünü öğrenir öğrenmez aranıza mesafe koymanız gereklidir ve onu derhal ikaz etmelisiniz. İkazlar sonuçsuz kalırsa irtibat kesilmelidir. Ticarete izin vardır. Ancak dostluğa izin yoktur.

Benzer Yazılar

Yorum Bırak