KURAN’DA MİRAS AYETLERİNDE ÇELİŞKİ VAR MI?

Miras Meselesi hakkında ateistlerin sıkça sorduğu bir soru vardır;

 

   Nisa, 4/11,12,176 ayetlerine göre miras; bir adam öldü ve geride üç kız evlat, bir ana, bir baba ve eşini bıraktı. Üç kız evlata mirasın 2/3 ü, ana ve babanın her birine 1/6, karısına 1/8 kalacaktır. (2/3)+(1/6)+(1/6)+(1/8 )= 27/24 = 1,125 bulunur! (1,0 olması gerekirdi!..) Bir adam ölür ve geride anası, karısı, ve iki kızkardeş kalır. Anaya mirasın 1/3 ü, karısına mirasın 1/4 ü, iki kızkardeşe de toplam 2/3 ü kalacaktır: (1/3)+(1/4)+(2/3)= 15/12= 1,25!.. Neden 0,25 fazla çıkıyor. İnkarcılara karşı ne denmelidir?
Cevap;

 

            Bu soru İslam’ın ilk yıllarından beri sorulagelmiştir. Hz Ömer bu konuyu avl yöntemi ile çözme yoluna gitmiştir. Bu yönteme göre miras 24 yerine fazla çıkan 27 paya eşit bölünür. Ve dağıtım bu orana göre yapılır. Anne ve babanın her birine 1/6 kalıyorsa miras 24 un 1/6 sı olan 4 pay verilerek değil de, bundan biraz daha azı verilerek çözülür. (4 /27 si verilir).

 

Bu durum Kuran’a uygundur. Çünkü Kuran’da miras ayetlerinde belirtilen oranların had’ler (üst sınırlar, asılmaması gereken çizgiler) olduğu ifade edilmiştir.
Ayetler aşağıdaki gibidir;

 

Nisa / 11-14
Allah size çocuklarınızla ilgili olarak şunu öneriyor: Erkek için, iki dişinin payı kadar. İkiden fazla kadın iseler ölenin bıraktığının üçte ikisi onlarındır. Eğer çocuk sadece bir kadınsa, mirasın yarısı onundur. Ölenin çocuğu varsa, geriye bıraktığından ana-babanın her biri için altıda bir hisse olacaktır. Ölenin çocuğu yoksa ve kendisine ana-babası mirasçı olmuşsa bu durumda anasına üçte bir düşer. Eğer kardeşleri varsa, anasının payı, yapacağı vasiyetten ve borcundan arta kalanın altıda biridir. Babalarınız var, oğullarınız var. Siz bunlardan hangisinin yarar bakımından size daha yakın olduğunu bilemezsiniz. Allah’tan gelen bir buyruğu önemseyin. Hiç kuşkusuz Allah herşeyi bilir, tüm hikmetlerin sahibidir. Zevcelerinizin geriye bıraktığının yarısı sizindir, eğer onların çocuğu yoksa. Eğer onların çocuğu varsa, vasiyet ettikleri ve borçları ödendikten sonra geriye bıraktıklarının dörtte biri sizindir. Eğer sizin çocuğunuz yoksa bıraktığınızın dörtte biri zevcelerinizindir. Eğer sizin çocuğunuz varsa bu durumda, yaptığınız vasiyet ve borcunuz ödendikten sonra geriye kalanın sekizde biri zevcelerinizindir. Eğer miras bırakan erkek veya kadının ana-babası ve çocuğu yok da erkek kardeşi veya kız kardeşi varsa, bu kardeşlerden herbirine altıda bir düşer. Kardeşler bundan fazla ise bu takdirde onlar, yapılmış bulunan vasiyet ve borç ödendikten sonra üçte bire ortaktırlar. Kimseye zarar verilmemelidir. Allah’tan bir öneridir bu. Allah Alîm’dir, Halîm’dir. İşte bunlar Allah’ın sınırlarıdır. Kim Allah’a ve onun resulüne itaat ederse Allah onu, altından nehirler akan cennetlere, orada sürekli kalıcılar halinde, sokar. İşte bu, en büyük başarıdır. Kim de Allah’a ve onun resulüne isyan eder, Allah’ın sınırlarını da aşarsa, Allah onu, içinde sürekli kalıcı olarak ateşe sokar. Artık onun için yere batırıcı bir azap vardır.

 

Ayette sınırlar olduğunu ve bundan daha fazla pay alınmaması özellikle bildirilmiştir. Yani hakim, dengeli şekilde adalete uygun şekilde paylardan azaltma yapabilir ama payları aşamaz, birini daha çok önemseyerek belirlenen paydan daha fazlasını veremez.

 

Fakat yine Nisa Suresinin aynı bölümünde şöyle denmiştir;

 

4:8 Paylaşma sırasında akrabalar, öksüzler, yoksullar hazır bulunurlarsa, onlara da bir şey verin ve onlara güzelce sözler söyleyerek gönüllerini alın. 
            Kuran’da belirtilen limitleri aşmamak esas olduğundan; eğer ölen kişinin mirasçıları; mirasın tamamını bölüştürmeye yetecek durumda değillerse o zaman artan kısım hazırda bekleyen kişiler arasında paylaştırılır.
            Ancak Hz Ömer’in metodunda reddiye denen bir metod uygulanmış ve mirasın artan kısmı avliye metodundaki gibi, yeniden mirascılara artan kısım paylaştırılmıştır. Bu durumda çizilen sınırların aşıldığı görünmektedir. Ayrıca hazırda bekleyen yoksullara ve diğer beklenti içinde olan akrabaların klasik yöntemde unutulduğu ve Kuran ayeti ile verilen emre riayet edilmediği görülmektedir.
            Ateistlerin günümüz şeriat yorumunda görülen; pay olarak belirlenen sınırların bazen aşıldığı bazen de altında kalındığı konusundaki eleştirilerinin yarısı haklıdır. Sınırlar aşılmamalıdır.

 

KADINA YARIM PAY MI VERİLMELİDİR?

 

            Kısaca cevap vermek gerekirse; İslam ülkesinde ve şeriatın doğru uygulandığı bir ülkedeyseniz evet, kadına bazı özel hallerde yarım miras verilmelidir. Ancak dünyada tam olarak böyle bir ülke bulunmadığından, hatta günümüzde İslam aleminin ortak kabulü olan bir halifenin dahi mevcut olmayışından, İslam’daki devletin yerine getirmesi gereken şeri hükümler bireyler tarafından rastgele uygulanamaz. Bunun neden böyle olduğunu açıklayalım.

 

İslam dininde kadın maddi yönden 6 farklı yöntemle korunmaktadır;

 

1 ) Babası, bekar olduğu müddetçe bakmakla mükellef kılınmıştır.
2 ) Eşi evlenirken kadına dilediği miktarda mehir vermekle mükellef kılınmıştır.
3 ) Eşi evli olduğu sürece ve boşandıktan sonra belli bir süre tüm maddi ihtiyaçlarını karşılamak üzere mükellef kılınmıştır.
4 ) Dul kalan kadın devlet tarafından zekat gelirlerinde öncelikli ve 1. sırada hak sahibidir. Devlet koruması altındadır ve geçimi devlet tarafından sağlanır.
5 ) Evlatlar özellikle anneye bakmakla mükellef kılınmıştır.
6 ) Maddi yardımlarda öncelikli hak sahipleri yine eşsiz kadınlardır.

 

            Bu durumda bir İslam ülkesinde kadın daima maddi yönden rahat durumda olacaktır. Çünkü, eşi geçindiremiyorsa ayrılıp devletin zekat gelirlerinden öncelikli pay alabilecektir. Tüm ülkenin zekat gelirlerini hesaplarsanız bunun muazzam bir bütçe oluşturduğunu görebilirsiniz.

 

            Örneğin ülkemizde Kuran’daki emirlerin hemen hiç biri uygulanmadığı ve yaşanmadığı için tüm kuralları bir kenara bırakıp maddi koruma altında olmayan kadına yarım miras verilmesi hükmünün uygulanmasını istemek haksızlıktır. Bu durumda kadın; madem öyle diğer şeriat hükümlerini uygulamadığınız için elde zararı tazmin edin diyebilir.

 

            İşin özü günümüzde herkes kendi ülkesinin kanunlarına tabidir ve İslami bir yönetim anlayışı gelene kadar bireylerin ister istemez uyması gereken durum da budur.

Benzer Yazılar

Yorum Bırak