Hüküm verici olarak Allah ve apaçık indirilmiş olan yüce Kur’an’ı yeterlidir. Hiç bir söz ve rivayet onunla çelişemez. Öyleyse Kuran’ı Kerim’in mübarek ayetlerine bakarak cevaba ulaşalım.
4:25 Sizden her kim hür mümin kadınları nikah edecek bir zenginliğe gücü yetmiyorsa, ona da ellerinizin altındaki mümin cariyelerinizden efendilerinin rızası ile nikahlamak var. Allah sizin imanınızı daha iyi bilir. Siz birbirinizdensiniz. O halde sahiplerinin izni ile ve mehirlerini örfe göre vermek suretiyle cariyelerden iffetli olan, zina etmeyen, dost da edinmeyenlerle evlenin. Evlendikten sonra bir fuhuş yaparlarsa, o vakit hür kadınlar hakkında gerekli bulunan cezanın yarısı kendilerine lazım gelir. Bu hükümler, içinizden günah işlemekten korkanlaradır. Sabretmeniz ise, sizin için daha hayırlıdır. Allah Gafûrdur, Rahimdir (çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir)
33:49 Ey iman edenler! Mümin kadınları nikâh edip de sonra onlara dokunmadan boşadığınız zaman, sizin için üzerlerinde sayacağınız bir iddet hakkınız yoktur. Derhal müt’alarını (mehirleri belirlenmediği takdirde yararlanacakları bir mal) verip onları güzel bir şekilde salıverin.
Kuran, “nikah” adı verilen erkekle kadın arasındaki sürekli ilişkinin gerçekleşmesi için oldukça sade bir takım kurallar getirmiştir. Bu kuralların en önemlisi; erkeğin, gücü yetiyor ve vermeye de razıysa , kadının talep ettiği mehri (maddi hediyeyi) vermesidir. Kadın dilerse bu hakkından vazgeçebilir. Allah, kadının para kazanmak ve geçinmedeki zorluğu ve annelik görevinden ötürü, evlenirken kocasından kendisini güvende hissettirecek düzeyde bir mal isteme hakkı vermiştir”.
İşte bu karşılıklı akitleşme ve alacak verecek konularına girilmesi bir sözleşmenin varlığını ve gerekliliğini göstermektedir. Bir sözleşmenin varlığı ise onun şahitlerle kayıt altına alınmasını ve erkeği borçlandıran bu sözleşmenin yazılı hale getirilip varsa topluluğun yönetim dairesinde saklanmasını zorunlu kılar.
Kur’an bunun dışında evlilik için herhangi bir kural getirmemiştir. Ne bir imamın varlığı, ne de duanın okunması gerekli değildir. Çünkü böyle olsaydı yabancı milletlerdeki dua bilmeyen ama Allah’a ve resulüne iman etmiş kimseler evlenemeyebilirdi. İmam zorunlu olsa imam hastalandığında, zorluk çıkardığında, başka şehre gittiğinde vs. kimse evlenemezdi. Allah en kolay olanı daha da kolaylaştırıp kullarına hüküm olarak sunmuştur. Özellikle savaş, göç yada karmaşa dönemlerinde evlilik ihtiyacı hasıl olduğunda iki insanın birlikte ilanı ve şahitler huzurunda sözleşmenin okunması ve yazılması ile evlilik gerçekleşir. Tarafların bu niyete bağlı olarak bu durumu gizlemeyip aşikar bir şekilde ilan etmeleri de dürüstlükleri mukabilinde beklenen bir durumdur.
2-282
Ey inananlar, muayyen bir müddet için borçlandığınız vakit bunu mutlaka yazın. Aranızda bir yazıcı bulunsun ve bunu dosdoğru yazsın. Yazıcı, Allah kendisine nasıl bellettiyse öylece yazmaktan çekinmesin borçlanan da yazdırsın, onu geliştiren Allah’tan çekinsin de hiçbir noktayı eksik bırakmasın. Borçlu, akılsız biriyse, yahut aklı azsa, yazdırmaya gücü yetmezse velisi, doğru olarak yazdırsın. Adamlarınızdan iki erkeği de bu muameleye tanık tutun. İki erkek olmazsa biri unuttuğu vakit öbürünün hatırlatması için razı olacağınız kimselerden bir erkekle iki kadın tanık olsun. Tanıklar da, çağrıldıkları vakit kaçınmasınlar. Az olsun, çok olsun, muayyen müddete kadar verilen borcu yazmaktan üşenmeyin. Bu, Allah katında daha ziyade adalete uyan, tanıklık için daha sağlam olan, tereddüde ve şüpheye düşmemenize daha ziyade yarayan bir şeydir. Ancak peşin alışverişte bulunuyor, malı, aranızda elden ele devrediyorsanız onu yazmamakta bir suç yok size. Alışverişte de tanık bulunsun, yazan da hiç zarar görmesin, tanık da. Zarar verirseniz bu, şüphe yok ki bir isyandır sizin için. Sakının Allah’tan, Allah size öğretmededir ve Allah, her şeyi tamamıyla bilir.
Mehir, istisnasız evlenen her erkeğin üzerine bir borç olduğundan ve borçlarında 2.282 ayetinde bildirildiği üzere yazılmasının farz olmasından ötürü evlilikte dahi mutlaka yazılı anlaşma şarttır. Kadın mehrinden vazgeçmiş dahi olsa; bir süre sonra çıkıp “eşim bana şu kadar altın verecekti” diyerek onu dolandırmaması ve borçlu düşürmemesi yada iftira ile lekelememesi için yazılı sözleşme şarttır. Kadın erkeğin mehir borcunu affettiğine dair 2.282 ayeti gereğince muhakkak yazılı bir sözleşmenin tarafı olmalıdır. Ancak eski çağlarda yazının yaygınlaşmaması ve kadına Kuran’daki hakların tanınmaması, hakkını savunamayacak şekilde yetiştirilmesinden ötürü yazılı sözleşme ile evlilik geleneği yerine sadece sözlü anlaşmalı evlilik ve sözlü mehirleşme geleneği yaygınlık kazanmıştır. Fakirliğin cehaletle büyüdüğü toplumlarda erkekler önemli bir miktarda mehir veremediğinden, borcun yazılmasına da gerek duyulmaz hale gelmiş ve bu emir unutulup gitmiştir.
Maalesef din adamlarının riayet etmedikleri bu gerekliliği günümüzde resmi kurumlar dini değilde bazı hukuki ve toplumsal zorunluluklar nedeniyle Allah’ın emrettiği haliyle yapmak zorunda kalmışlardır.
Bu nedenle nikah akdinde aslolan yazılı olan sözleşmedir.
Evli bir çift önce sözlü olarak halk arasındaki ismiyle imam nikahı yapmışsa ve daha sonra bunu farklı bir sözleşme ile yazılı olarak yenilemişlerse, yazılı ve sonradan olan, tartışmasız evvelki sözlü olanın yerine geçmiş sayılır. Sonradan yapılan yazılı sözleşmeyi iki tarafın da kabul etmiş olması, evvelki sözlü olanın düşmesi için yeterlidir. Bu sadece evlilik ve mehir sözleşmelerinde değil tüm sözleşmeler için geçerli evrensel bir kanundur. Tarafların rızası ile iyi niyetli bir şekilde sözleşmeler güncellenebilir. Eskisinde var olan hatalar ve eksiklikler tarafların lehine olacak şekilde giderilebilir… Her iki sözleşmenin birden geçerli olması talak mevzuunda geçerli olamaz. Çünkü birbirleri ile çelişmektedirler. Sözlü ve nikah akdinden ibaret geleneksel evlilik anlaşmasında (halk tabiriyle imam nikahında) talak hususu ayrıca belirtilmediğinden talak hakkı erkektedir. Ancak resmi nikahta boşama hakkı hakimdedir. İkisi birbiri ile çeliştiğinden iki sözleşmeden birinin tercihi gereklidir. Bu durumda sonradan yapılan güncellenmiş sözleşme, öncekini geçersiz kılar. Sonradan yapılanın yazılı olarak yapılması onun sağlamlığını ve gücünü arttırır.
Özellikle öfkesine ve diline sahip olamayan erkeklerin ve kadınların sözlü anlaşma yoluyla elde edebilecekleri talak hakkından, yazılı bir anlaşma yaparak net bir şekilde vazgeçmeleri kendi hayırlarınadır. Günümüzde resmi nikah ile evlenmek Türkiye’de kadınların mehir hakkından vazgeçmesi, yerine boşanmada mal paylaşımı ve nafaka olarak değiştirmesine, talak hakkının da erkekten alınıp hakime verilmesine neden olan bir sözleşmedir. Evlilik akdi de bir sözleşme olduğundan yeni başka sözleşmelerle güncellenebilir ve hükümleri karşılıklı rıza ile değiştirilebilir.
Özetle; Evlilik bir sözleşmedir ve maddi yönleri de olan, yazılı yapılması gereken bir anlaşmadır. Erkeği ekonomik olarak borçlandırma özelliği bulunmaktadır. Eğer taraflar sözlü anlaşma ile nikah yapmışsa ve sonrada yazılı yeni bir sözleşme ile nikah anlaşmalarını yenilemişlerse, yeni sözleşmeye göre hareket edilir. Bu durumda erkeğin kadını sözlü olarak boşadım demesi ile boşayabilmesi mümkün değildir. Erkeğin hem sorumlulukları, hem de hakları resmi nikah devam ettiği sürece devam edecektir. Kadın illa boşanmak istiyorsa sözleşmesine uygun şekilde mahkemelere başvurmalarıdır.
Cevap arayan bir kimse, bazı konularda her başvurduğu merciden ve ilim sahiplerinden farklı görüşler duyabilir. Bu durumda aklının karışması ve şaşırması doğaldır. Allah’u Teala belli konular hariç insanı eksik bilgiyle denemeyi murad etmiştir. Çünkü kesin bilgi ile bilmek sınavı bitirir ve çok kolaylaştırır. Kişi kararsız ve muallak bir duruma düştüğünde sergilediği tavır, onun mizacını ve değerini ölçmede daha güçlü bir gösterge ve ince elek haline gelir. Kişiye bir hüküm vermek yada hükümler arasından birini tercih etme sorumluluğu düştüğünde, tercihi vicdan ve merhamete en uygun olan yönde olmalıdır. Madem bazı durumlarda tüm görüşler muallak olabiliyor; bu durumda muallak olanlardan koruyucu, esirgeyici Allah’ın sıfatlarına uygun olarak barış ve iyilik yönünde hareket eden görüşü benimsemek gereklidir. Doğruluk ve delil noktasında yakın güçlere sahip iki durum varsa; kişi inanç noktasında faydalı ve yapıcı olan duruma yönelmelidir.
Sözlü anlaşmayla nikah yapanların; daha sonra yazılı sözleşme ile nikahına yeni şekil vermeleri ve bu son yazılı sözleşmeye uymaları, bizce çok net bir şekilde zorunluluk arz etse bile, farklı görüşler nedeniyle zihni bulananlar olabilir. Bu kişilerin makul ve Kur’an ruhuna uygun farklı görüşler içinden aile bağlarını koruyucu, eşlerin arasını bulucu ve barışçıl olan görüşe meyletmesi bir sorumluluktur.
Günümüzde çoğu din görevlileri, “resmi nikah geçerlidir, resmi nikah yapanın ayrıca imam nikahı yapmasına gerek yoktur” derler. Doğru söylemektedirler. Ama durum böyleyse neden “3 kez boş ol diyen boşanmış sayılır” diyerek resmi nikahın getirdiği hükümleri kabul etmezler? Bu garip ve yanlış söylemleri şuna benzer; sözleşmeniz geçerlidir; ama şartları geçerli değildir. Bu çelişkili bir söylemdir. Sözleşme geçerliyse ve tek başına evlenmeye yetiyorsa bu durumda maddeleri de geçerli olacaktır.
Bazı din adamları da resmi nikah evliliğe yetmez derler. Buna Kuran’dan bir delil getiremedikleri gibi hadislerden de delil getiremezler. Çünkü peygamber as. zamanında, peygamber olmaksızın sadece tef çalmak yoluyla kıyılan nikahlar çok oldu. Hatta peygamber as. tef çalmadan öylesine bir nikahın ilan edildiğini duyduğunda rivayete göre “Keşke tef de çalınsaydı” deyip geçmişti. Yani din görevlilerinin kendine muhtaç bırakmak yada toplumdaki otoritelerini güçlendirmek adına imamı şart koşmaları, “imamsız nikah olmaz” demeleri dayanaksızdır. Kuran’ın emretmediğini emretmekse, kişiyi cehenneme sokabilir. Allah insanları sevip hayatlarını kolaylaştırmak isterken, esneklik sağlarken, bazılarının zorlaştırmak ve kendine bağlı kılmak için ilahi kurallar üretmesi doğru değildir.
En doğrusunu bilen Yüce Allah’tır. O, ayetlerini saygıyla okuyup, yeryüzünde barışı ve esenliği arzulayarak ve akil kimselerle istişare ederek hüküm verenleri, hükümlerinden ötürü kınamaz. O çok bağışlayıcı ve çok esirgeyendir.