Bir önceki bölümde dünyanın altın oran noktasından 19 derece açıyla, üzerinde 19 enlem uzanan “Sırat” isimli yolun mucizelerinden bahsetmiştik. Bu yolun üzerindeki tüm noktalar arasında altın oran bağıntısı vardı. Hem oranları arasında hem de km değerlerinin altın oran rakamlarıyla belirlenmiş olması nedeniyle tesadüfle açıklanamayacak olağanüstü bir mucizeyi sergiliyorlardı.
Bu bölümde bahsi geçen tüm noktaların Kur’an’da koordinatları verilerek ayetlerde nasıl anlatıldığına şahit olacağız.
Koordinat sistemi, 1884 yılında İngiltere’nin önderliğinde, batılı devletlerin “0” boylamını İngiltere Kraliyet Gözlem Evi olarak belirledikleri sayısal yer belirleme sistemidir. Kısa sürede tüm dünyanın ortak yer belirleme dili olarak kabul edilmiştir ve hala geçerliliğini korumaktadır.
Karaları adeta ikiye ayıran büyük okyanusu haritanın kenarlarına iterek, kıtaları bir arada göstermesi nedeniyle de 0 çizgisini (İngiltere’yi) ortaya alan haritalar kolayca benimsenmiştir. Dünyadaki her noktanın bu ortak sayısal dile göre rakamsal bir karşılığı vardır. Birazdan göreceğiniz belgelerle Rabbimizin geleceği ön gördüğünü ve kaderi yazdığını ispatlayabiliriz. Çünkü bu nokta üzerinde yer alan neredeyse tüm merkezlerin günümüzdeki sayısal değerleri 1400 yıl önce yazılan bir kitapta, bir çoğunu çok açık bir şekilde, bazılarını ise belirgin bir şekilde işaret ederek gelecek hakkındaki bilgisini ortaya koymuştur.
Ama bu bilgileri anlatmaya başlamadan önce, Kuran’ın orjinalinde ne tür harflere ve yazım kurallarına sahip olduğuna son derece basit bir şekilde bakmakta fayda vardır.
KURAN’IN ORJİNALİNDE SESLİ HARFLER (HAREKELER) VE BOŞLUK YOKTUR!
Kuran’ın orijinalinde hareke ve boşluk yoktur. Aşağıda dünyadaki ilk Kur’an yazma örneklerini görmektesiniz. Büyük ölçüde Kur’an kelimelerinde sesli harflerin çoğu yer almaz. (Elif hariç) Peki sesli harfler yani harekeler Kur’an’a ne zaman ve kim tarafından yerleştirildi? Bizzat Haccac-ı Zalim ve görevlendirdiği birkaç kişi tarafından 700’lü yıllarda yani Peygamber As.’ın vefatından 80 yıl kadar sonra.
Haccac-ı Zalim lakaplı vali; basılan paraların üzerine “bismillâh el-Haccâc” ibaresini yazdırdı. Bu hareketi alimler arasında nefretle karşılandı. Daha sonra diğer Müslüman gruplarla olan savaşı sırasında Kâbe’nin içine saklandıkları gerekçesi ile Kabe’yi mancınıklardan atılan dev kayalarla dövdürüp yıktırdı. Yaşadığı dönemde Peygamber torunlarını şehit eden Emevi krallığının sadık bir valisi oldu ve binlerce sahabeyi daha şehit ettirdi. Kütüb-i Sitte’nin en büyük muhaddisi sayılan İmam Buhari, Haccac-ı Zalim’i güvenilmez bularak hiçbir hadis rivayetini kabul etmedi. Emeviler Haccac’a büyüyen nefret yüzünden mezarının tahrip edilmesi ihtimaline karşı sapa bir yere gömülerek üzerinden akarsu geçirdi. Yine de onun gerçek durumunu Allah bilir. Ancak bu şekilde tanınan bir kimsenin organize ettiği Kur’an noktaları ve harekelerine tam olarak güvenilemez.
Peki Kuran’da harekeler ve boşluklar olmadığı halde Araplar onu nasıl okuyorlar? Buna verdikleri iki cevap var;
- Sözlü gelenek nedeniyle ezberlenen Kur’an yıllar içinde ilk başta nasıl okunduysa o şekilde bugüne taşınmıştır.
- Cümlenin gelişinden ve konuya bakarak kelimelerin çoğunu doğru tahmin etmek mümkündür.
Fakat durumun böyle olmadığını peygamber zamanında bile Kuran’ı farklı anlayıp farklı okuyan insanlar olduğunu görüyoruz ve peygamber onlara izin vermiştir.
PEYGAMBER A.S. FARKLI OKUMALAR İÇİN NE DEDİ?
Hareke ve noktalama çalışmalarının aynı dönemde başkaları tarafından da denendiği söylense de, günümüzde bir çok kelimenin harekelendirmesi ile ilgili farklı görüşler ve varyasyonlar vardır. Kur’an orijinal hali ile korunmuş olsa da, orijinalinde yer almayan sesli harflerin ne olduğu konusunda adları pek çok ihtilafa karışmış kişilere güvenmek durumunda kalınmıştır. Onlar çok iyi insanlar olsaydı bile bilinmektedir ki; Hz Peygamber sağlığında Kur’an’ın harekelerinin farklı okunuşlarına izin vermişti.
Hz. Ömer (ra) şöyle der:
“Hişam b. Hakim’in Furkan suresini, okuduğumuz şekilden başka türlü okuduğunu işittim. Çünkü Hz. Peygamber (asm), bu sureyi bana okumuştu. Ona, okumasını bitirinceye kadar mühlet verdim, sonra onu elbisesinden yakalayıp, Peygamber’e (asm) getirdim:
“Ya Resulallah! Bundan, Furkan suresini bize öğrettiğinden başka şekilde okuduğunu işittim.” dedi.
Peygamberimiz (asm) ona “oku” dedi, o da evvelce benim işittiğim şekilde okudu. Bunun üzerine Peygamberimiz (asm):
“Böyle nazil oldu.” dedi. Bana “oku”dedi, ben de okudum.
“Bu böyle nazil oldu. Kur’ân yedi harf üzerine nazil olmuştur. Hangisi kolayınıza gelirse onu okuyun.” dedi. (Buhari)
Harf, Kur’an’da yön ve çeşit manasında da kullanılmaktadır.
22:11 Vemine-nnâsi men ya’budu(A)llâhe ‘alâ harf(in)(s)
Meali: İnsanlardan öylesi de vardır ki, Allah’a kıyıdan kenardan (harfle) kulluk eder..
Bilindiği üzere Hişâm, Kureyşî ve Ebedî’dir. Ömer ise Kureyşî ve Adevî’dir. Adevî ve Kureşî; ikisi de Kureyş’tendir.Kureyş’in, bir tek lüğattan başka dilleri yoktur. Anlaşılıyor ki buradaki fark lehçe yada dilin dönmemesinden kaynaklı değil harflerin farklı seslendirilmesinden kaynaklı bir farktı.
“Allah (cc) ümmetine Kurân’ı yedi harf üzerine okumanı emrediyor. Hangi harfi okurlarsa onda isabet ederler.” (Buhari)
7 Harfin ne olduğu konusunda alimler çatışsa da, benim görüşüm her harfin 7 farklı türde okunabilmesidir. Bu okunuşlar aşağıdaki gibidir;
Bazıları, Kur’an’ın farklı okunuşları yoluyla dejenerasyona uğrayacağını düşünerek kendilerince iyi bir niyetle şunları söyler; “O yüzlerce yıllık sözlü gelenekle aktarılarak harekelendirme aşamasına geldi, bu nedenle onda asla bir farklılık çeşitlenme söz konusu olamaz”
Görülüyor ki; Peygamber as. Kur’an’ın farklı okunuşlarına izin verse de sahabeler bunu dejenerasyon olarak görüp şiddetle karşı çıkıyordu. Halbuki Allah resulü bu farklılığa uygun şekilde farklı türevleri ile bazı ayetlerin manasını zenginleştirerek okumaktaydı. Örneğin; Harut ile Marut; iki Melek miydi yoksa İki Melik, yani kral mıydı? Bazıları melik diye okur bazıları melek diye. İkisi de farklı olsa da derinleştirici ve mantıklı bir anlam vardır. Bana göre her ikisi aynı anda doğrudur. Bu Kuran’ın mucizevi yönüdür. Hatta ne melik ne melek, sadece bilgiye MALİK de olabilirler. Hepsi de güzeldir.
Başka bir ayette “Rabbi İbrahim’i sınadı” yazılıdır. Ama Arapça‘da bir hareke değişimi ile “Rabbi İbrahim sınadı” olarak yazılabilir. Kim bilir ayetin bir diğer anlamı da budur ve içten içe İbrahim’de Rabbinin emri yerine getirdiğinde neler olacağını görmek suretiyle Rabbini gözlemlemiştir ve bu da bir sınamadır. Rabbini haşa zulmeder görse idi ona belki de hikmetini soracaktı ve oğlunu kesse idi bıçak içinden sorgulayacaktı hikmetini. Ama Haşa onda zulüm olmadığını ve her işini muhteşem yaptığını gördü. İsmail’i kesemedi; Rabbinin ne yapacağını gözlemlerken, bıçak boğazı kesmedi.
Görüldüğü gibi harekelerdeki çeşitlenmeler Kur’an’ı çok daha derin ve zengin bir hale getirmektedir.
Günümüzdeki Kur’an okuması yanlış değildir. Ama en iyi niyetli halde bile; Haccac ve benzeri mizaçtaki insanların Kur’an’dan anlamayı tercih ettiği ve bunu gelenekleştirdiği, peygamber zamanından başlayarak, tercihen daha çok duyulmuş yada akılda kalmış, zamanla popülerlik kazanan okuma biçimlerini Haccac zamanına taşınmış ve oradan da günümüze gelmiştir. Haccac zamanında çok güçlü ve baskıcı bir rejim olduğundan eski okuma biçimlerinden hangileri tercih edildi bunları bilemiyoruz.
Yaşanan Sünni-Şii çatışması inanılmaz boyuttaydı ve ikiye ayrılan Müslümanların her biri diğer grubu tamamen yok etmek için amansız savaşlar yapıyorlardı. Bu nedenle birbirlerinin hadislerini bile büyük ölçüde yok ettiklerini, değiştirdiklerini yada tarihten sildiklerini görüyoruz. Birbirlerinin lehine yada aleyhine olabilecek hadisler iki kaynakta farklılık göstermektedir. Peygamber sözlerini dejenere edebilenler muhakkak harekeleri de kendi anlayışlarına göre belirlemeyi tercih etmiş olabilirler.
Kur’an’ın peygamber dönemindeki zengin okuma biçimleri bazı kelimelerin farklı harekelendirme, farklı yerlerden bölme gibi değişik biçimlerde okunması ve değişik sırlara ulaşılması gibi özellikleri “bu sadece böyle okunur” diye dayatılarak törpülenmiştir.
Kur’an’daki asıl tehlikeli değiştirme hareketi, harekelerde değil çeviri ve yorumlamada yapılan hatalardır.
Örneğin;
“Kadınları dövün” olarak çevrile gelen ayetteki “darabe” kelimesi Kur’an’da 58 yerde tekrar etmektedir ve bunların çoğunda öğüt verme, bırakma, uzaklara gönderme gibi anlamlarda kullanılmışken illa vurun diye çevirmek ne kadar doğrudur? Bu hatayı Arap olanlar bile yapmaktadır.
Peki Kur’an’ın farklı harekelerle yada kelimeleri farklı yerlerden bölerek ortaya çıkan yeni anlamlar neler gösteriyor? MUCİZELER. Bu yüzden bu tür farklı okuma biçimlerine ilgi ve hayranlıkla bakıyorum.
Elbet birisi bir gün çıkıp Kur’an’ın ruhuyla hiç uyuşmayan Kur’an’daki yüzlerce ayetin tam zıddı şekilde bir okuma yapabilir. Bu gibi durumlarda şuna bakmalıdır; “Kur’an’ın ruhu ile uyumlu mu? Cümle bir bütün halinde güzel bir mana veriyor mu? Bir mucize de taşıyorsa bu şekilde okunmasında mahsur olmayacağına inanıyorum.”
Özellikle Arap olmayan veya bağnaz olanlar, demotive edici şekilde “normal halini anladıkça, çözdükçe, derin manaları mı kaldı” diyebilir. Oysa Araplar ve Arap alimler bile bugün bazı kelimelerin farklı okunuşları üzerinde çalışmakta ve bu varyasyonların ve ihtiva eden anlamların üzerinde kitaplar yazmaktadırlar.
Kitaplarımda bahsi geçen mucizelerin bir kısmında farklı harekelendirme ile ortaya çıkan mucizeler olduğu gibi, doğrudan ayetin geleneksel hali ile de ortada olan mucizeler bir arada gösterilmiştir.
Ancak Kuran’ı sonradan eklenen harekeleriyle ve tek okunuş biçimiyle kabul etmekte ısrarcı biriyseniz bile ayetlerin içinde gördüğümüz kelimeleri, kodlanmış, gizlenmiş kelimeler olarak görebilirsiniz. Örneğin Mekke’nin koordinatlarını veren ayette “imkanlar” manasına gelen “mekkena” kelimesi geçmesi Allah’ın bir mucizesi olarak görülmelidir. En basit haliyle Mekke kelimesinin harfleri bu ayette bir araya düzenli ve sıralı olarak yan yana gelmiş diyerek hikmetin takdir edilmesi farzdır ve aksini reddetmek mucizeyi reddetmek olur.
Kur’an’da Barnabas örneği üzerinden harekesiz okuma ile ilgili bir mucizeyi görebiliriz.
BARNABAS VE SALAMİS
35.Surenin 31 – 33. ayetleri Kur’an’ın önceki semavi kitapları doğrulayıcı olduğu anlatılır. O zamanki kutsal kitaplar Musa’nın Tevrat’ı ile başlayıp Barnabas’ın yaydığı İncil ile bitmişti.
Velleżî evhaynâ ileyke mine-lkitâbi huve-lhakku musaddikan limâ beyne yedeyh(i)(k) inna(A)llâhe bi’ibâdihi leḣabîrun basîr(un)
Ha-bîrun basîr. (hu barnabas-sır) (O barnabas gizemi) manasına gelecek şekilde okunabilmektedir.
Ayetin Arapçasına baktığımızda içinde “Kitabi huvelhakku Musa” (Kitabı O gerçek Musa) ve ardından “İbadihi leha barnabas” (Allah’ın kulu Barnabas) kelimelerini görürüz.
Daha da şaşırtıcı kısım 33. ayetin bitimine kadar Kitabı’ın taşıyıcısı olan seçilmiş insanlardan (havarilerden ve gönüllülerden) bahsetmesi ve bunlardan bazılarının iyi bazılarının kötü yolda olduğunu söylemesidir.
- Sonra Kitab’ı, kullarımız arasından seçtiklerimize verdik. Onlardan (insanlardan) kimi kendisine zulmeder, kimi ortadadır, kimi de Allah’ın izniyle hayırlarda öne geçmek için yarışır. İşte büyük fazilet budur.
- (Onların mükâfatı), içine girecekleri Adn cennetleridir. Orada altın bilezikler ve incilerle süslenirler. Orada giyecekleri elbiseleri de ipektir.
35:33 ayetinde “altın” kelimesinin geçtiğini görmektesiniz. Altın yol üzerinde altın orana sahip olan şehirlerden birisidir Salamis ve 35:33 koordinatı Kıbrıs yolculuğunun sonu olan Salamis’in koordinatıdır.
Bakıldığı zaman 35.31-33 koordinatı Kıbrıs’ın batısına havarilerin gemi ile geldiği deniz yolculuğu ve onun bitişi olan, aynı zamanda Barnabas’ın doğduğu ve öldüğü yer olan Salamis’in koordinatları olduğunu görürüz. Salamis başka havariler içinde bir üs ve merkez haline gelmişti. Orada iyi yolda olanların cennete ulaştığına dair açık bir anlatım vardır ve ayetlerin içindeki gizli kelimeler ve koordinatlar onların hikayesini en güzel şekilde anlatmaktadır.
Bilindiği gibi havariler İsa’nın vefatından sonra birbiri ile çatışmışlar ve havarilerin başı olan Barnabas, Pavlus’u Tevrat’a uymamakla, Rabbin sözlerinin değişmez oluşunu göstererek ve İsa’nın hiç söylemediği şeyleri söylemekle Pavlus ve taraftarlarını suçlamış ve onlardan ayrılmıştı.
Bu mucizeyi de Mekke’nin koordinatlarına sahip olan ayette “Mekkenehum (imkanlar)” kelimesi içine gizli “Mekke” kelimesi görülünce bunu büyük bir incelik ve mucize kabul eden alimlerin, tesadüfle açıklanması imkansız yeni keşifleri de Allah’ın mucizesi olarak kabullenmeleri gerekmektedir.
Bazı insanlar dar bir düşünce ile “Kur’an neden böyle şifreler gizemler saklasın ki” diye düşünebilir. Bu bir eksiklik değil bir fazlalık, üstünlüktür. Avamın anlayacağı manaların da çok daha derininde, alimler için bambaşka manaların da olması Kur’an’ın sahibi olan Allah’ın meziyetidir.
Usta şairler bilinmeyen bir sevgiliye yazdıkları şiirlerde sevgilisi izhar olmasın, suçlanmasın diye, sevgilinin ismini mısra başlarına yada iki kelimenin birleştiği yerlere ustaca nakşederlerdi. Ancak o sevgilinin ismini bilenler o şiirin içinde ona gizlice neler söylendiğini çözümleyebilirlerdi.
Bu yazının derinliğidir. Bir şiirdeki mısranın sayısı ve mısradaki harflerin sayısı, sevgilinin ev adresini yada gps değerlerini veriyorsa ve buna rağmen metin muhteşem yazılmışsa, o şairin elini öpmek icap eder. Eğer 1400 yıl önce yazılmış bu edebi metin gelecekte ortaya çıkacak rakamları ve enlem boylam ölçülerini bilerek bunları mısralarına rakamlar verip kodluyorsa o zaman o edibin sadece elini değil, ayaklarını da öpmek, secde etmek gerekir. Çünkü geleceği hakkıyla bilen ancak Yüce ALLAH’tır.
Peki Kur’an’ın farklı harekelerle yada kelimeleri farklı yerlerden bölerek ortaya çıkan yeni anlamlar neler gösteriyor?
Algılama düzelmeden ortam düzelmez.
HAREKE VE İŞARETLER KUR’AN’IN ANLAŞILMASINDA YARDIMCI MI, ENGEL Mİ?
Yeni Nesillere Duyurulur.
https://www.facebook.com/permalink.php?story_fbid=1302741986843866&id=100013242319421
Güzel veb sifesi için alah razı olsun diyorum. Aynı fikirdeyim.