Kimi çok güzel doğar, kimi ise engelli veya kimsenin bakmak istemeyeceği bir görünümde. Kimi zengin doğar, kimi ise açlıktan sağlıklı gelişemez ve sonunda hastalık içinde ölür. Kimi doğuştan peygamberdir ve cennetlik olarak doğar Hz. İsa gibi. Hepimizin kaderi birbirinden o kadar farklı ki. Din adamları bunun ilahi bir sınav olduğunu söylüyor. Ama bu iki nedenden ötürü pek de doğru değil.
Din adamlarının “sınanıyorlar yada ailelerinin günahlarını çekiyorlar gibi” klasik cevapları hatalıdır;
-
- Acı çeken bebekler ve çocuklar sınanmış olamazlar. Çünkü neden acı çektiklerini bilmedikleri gibi akılları ermeden bir kısmı ölüp gitmektedir. Başlarına gelene anlam vermeleri yada Allah için düşünüp sabretmeleri gibi durumlar onlar için söz konusu değildir. Ana babalarının cezalarını çekmeleri de adalete ve ayetlere terstir.
- Herkes mutlaka (üzerinden bile geçse) cehenneme gideceğinden ve herkese yeterli zaman ve resul gönderildiği söylendiğinden ötürü muhakkak uzun bir yaşama ve resulleri görmeye, mesajlarını kendi dillerinde yakından almaya ihtiyaçları vardır.
- Zengin oğlu doğan, fakir oğlu doğanı avantajlı görecek, fakir zengini, kadın erkeği, erkek kadını… İddiada bulunacaklar. Bizi zengin yapsaydın yada bizi erkek yapsaydın, bizi yeterince yaşatsaydın uyanırdık…
Onların da yeterince ve makul düzeyde bir çok şekilde sınanmaları gereklidir ki, onların yola gelen yada olgun olan olup olmadığı net şekilde ortaya çıksın.
Ahirette her şey belge iledir. Allah dese ki; “senin kalbin kötülük ve küfür dolu, cehenneme git”, o kişi der ki; “hayır kalbim tertemizdi, bana zulmediyorsun”. Allah ısrar edip cehenneme atsa, o zaman buna şahit olan tüm melekler ve insanlar içlerinden zerre miktarı da olsa “acaba adam haklı mıydı” diye geçirebilirler. Bu nedenle Allah “insanların her işini şahitlik ve delilleri üzerine kayıtlayarak ölçecektir”. Böylece “hayır kalbim temizdi” diyene yaptığı çirkin işler gösterilecek. Yalanı ortaya çıksın ve Allah’ın adaletinde kusur olmadığı bilinsin. Bu nedenle çocuk olarak ölene de cennete veya cehenneme gitmesi için delil lazımdır ki, hakettiği belli olsun. Çocuk cennete gitse derler ki; “bizi de çocuk öldürseydin, bizi uzun yaşatıp şeytani şeylerle karşılaştırmakla haksızlık ettin”. Öyleyse “bizden öncekilerin sınandığı gibi sınanmadan cennete giremeyiz” (Kuran ayetidir)
Peki din adamlarının ve insanlığın çözemediği sır neydi? Yıllar süren araştırmalarımda bulduğum cevaplar o kadar saçma ve çaresizdi ki… Hemen hepimiz itiraf etmeliyiz ki, kader sırrını keşfedemeyen hemen herkesin bilinçaltında Tanrı figürü son derece anlaşılmaz, sert, cimri, sağır ve insanlara karşı umursamaz. Bu nedenle gerçek anlamda Yaratıcıya aşık ve adanmış insan sayısı milyonda bir bile değil.
Ama kader sırrını ve insanlık olarak dünya hayatı cezasını nasıl hak ettiğimizi görürsek bu değişebilir. Artık içten içe Yaratıcıyı değil kendimizi suçlarız. Gerçeği öğrenmenize çok az kaldı.
Özetle sorunun cevabını veriyorum. Daha sonra ortaya koyduğum argümanların Kutsal Kitaplar ve Bilimsel Veriler Işığında Kanıtlarını Sunacağım.
“Hepimiz dünyaya gelmeden önce Kalu Bela adı verilen cennetvari bir yerde yaşadık. Burada muhteşem bir zenginlik ve güzellikler içinde yaşıyorduk. Yaratıcıyı tanıyor, görüyor ve konuşuyorduk. Orada çoğumuz ölümsüzlük ve tanrısal güçlere sahip olmak için Yaratıcımızın düşmanı safına geçtik. Sonunda hepimiz öldürüldük ve seçilmiş olanlar dışında dünyaya gruplar halinde sürüldük. Hepimiz cehennemliğiz, hepimiz cehenneme gireceğiz. Ancak dünyada suçlarını fark edip pişman olanlar müstesna, onlar dünya cehennemini tatmasının ardından, ahiret cehennemine sadece uğrayacaklar ve Allah’ın kendilerini neden kurtardığını yakinen görecekler. Neden cehennem gibi korkunç ve ebedi bir azap var onu daha sonra anlatacağım. Elbette dünyada çektiğimiz sıkıntıların önemli bir kısmı da dünyada işlediğimiz suçlardan ve zalim doğamızdan kaynaklanıyor. Şimdi kulağa çılgınca gelen bu iddialarımın delillerini Tevrat, İncil, Kuran ve Bilimsel veriler eşliğinde ortaya koyacağım.”
Dünya dinlerini en eskiden başlayarak incelediğimizde, Sümerlerde, Asur ve Babil inançlarında kalıtsal olarak gelen bir günah inancını görebiliriz. Hinduizmde ise insan günahkar doğar ve günahlarından arınıp erinceye dek dünya hapishanesinde yaşamaya devam eder.
HEMEN HER İNSAN EN AZ 3 HAYAT YAŞAYACAKTIR (2. Kitap 2. Bölüm)
Her insanın en az 3 hayat yaşadığı Kur’an ile sabittir. Bu konu küçük farklar hariç tüm İslam alimlerince de ortak kabul edilen bir konudur.
Bu hayatlar şunlardır.
- Kalu Bela Hayatı
- Dünya Hayatı
- Ahiret Hayatı
Cennet ve cehennem bu dünyaya kurulacaktır. Tüm kutsal kitapların ortak görüşü bu şekildedir. Bunun kanıtlarını detaylı olarak sunacağım.
Kalubela da dünyada yaşanmıştır. Çünkü Kuran’da Ademoğullarından gelen insanların bellerinden zürriyetlerini çıkarıp onlarla Allah’ın konuştuğunu, insanların da cevap verdiğini, bir zamanlar Allah ile insanların bir arada olduğunu anlatır.
Araf- 172-173
Hani Rabbin Âdem’den gelenlerin bellerinden soylarını almış, onları kendilerine karşı şahit tutarak, “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” demişti. Onlar da, “Evet, şahit olduk/gördük” demişlerdi. Böyle yapmamız kıyamet günü, “Biz bundan habersizdik” dememeniz içindir.Yahut, “Bizden önce babalarımız Allah’a ortak koşmuşlar. Biz onlardan sonra gelen bir nesiliz. Şimdi, batılcıların işlediği yüzünden bizi helâk mı edeceksin?” dememeniz içindir.
Yani insana “biz sonradan gelmiş, doğruyu hiç görmemiş, yeni bir nesiliz” demeyin diye size açıklıyorum ki, size daha önce can verdim ve size kendimi gösterdim, konuştum” demiştir.
Neredeyse kimse hatırlamıyor Allah ile bir zamanlar konuşup onu Rabbimiz olarak gördüğünü, ama mucizelerle dolu Kuran’a inanan insanlar için Allah açıklıyor.
Genetik aktarım yoluyla eskiden yaşadıklarımız hissedilir ölçüde bu hayatımıza aktarılmaktadır. Bilimsel verilere göre DNA aktarımında özellikle korkularımız, arzularımız, tutkularımız ve bazı beceriler bir sonraki nesle taşınıyor. Peygamberlerin hep bir soydan gelmesinin nedeni budur.
Adem’in girdiği cennet bu dünyada olduğuna göre, Adem soyu da kesin olarak bu dünyada yaşadığına göre, daha önce Rabbimizi de bu dünyada görüp konuşmuştuk toplu olarak. Hatta buradaki ifadeden insanların Rabbe karşı onun hükümranlığını tanıma konusunda kusur içinde olduğunu da anlayabiliyoruz. Çünkü ifade kendini tanıtma değil, azarlama ifadesidir. “Rabbinizim bana bakın” demiyor. “Rabbiniz değil miyim? diyor.
3’TEN DAHA ÇOK HAYAT YAŞAYANLAR
Kuran’da birtakım ayetler herkes için değil ama bazı insanlar için dünyaya yeniden dönüşün mümkün olacağını ifade etmektedir. Bunlar;
- Yeterince sınanmayan, iyiliğine yada kötülüğüne dair yeterli kanıt toplanmamış olan insanlar
- Ahiretten önce dünya hayatında zillet çekmesi karara bağlanmış olanlar.
- Önemli bir görev nedeniyle seçilmiş benlikler.
HZ MUHAMMED A.S. KENDİSİNİN DE YAŞAMDAN YAŞAMA AKTIĞINI ANLATTI (2. Kitap 3. Bölüm)
Bazıları şöyle diyor; “Eğer İslam’da bir kişinin bilinci, ruhu yada nuru gibi bir parçasının daha evvel başka insanların içinde yer aldığına dair bir durum olsaydı, bunu Peygamber as. mutlaka söylerdi ve bu çok önemli bir kavrama dönüşürdü”
Aşağıdaki hadiste aynen böyle anlatmaktadır. Peygamber kendi üzerinden bu akışa ışık tutmuştur. Ancak hem Kur’an da, hem de hadislerde bu konu üzeri örtülü bir şekilde anlatılır. Sadece derin düşünenlerin anlamasına izin verir bir halde. Bu son derece anlaşılabilir bir durumdur. Çünkü insanlar, bir kimse Allah’ın kendisini günahtan koruması ve derecelerini yükseltmesi için sakat yarattığında; “A bak kim bilir sen ne günahlar işledin” diyerek hor görecek ve kendilerine bakmadan çok büyük günahlara girecek, buradan türlü sapkın fikirler türeyecekti.” Şimdi bunu ben size söylüyorum lakin, benim sözüm Kur’an gibi bir vahiy olmadığından duyanlar şüphe ile bakmaya devam edecekler ve ilaca ihtiyacı olanlara ulaşan bir şurup gibi inanmak isteyenler bu yorumuma inanacaktır.
İbn Abbas (ra) aktarıyor: “‘Ey Allah’ın Rasûlü! Âdem cennette iken sen nerdeydin?’ dedim, o şöyle buyurdu: ‘Onun sulbünde idim. Sulbünde olduğum halde o yeryüzüne indirildi. Babam Nuh’un sulbünde gemiye bindim. Babam İbrahim’in sulbünde ateşe atıldım. Atalarımdan hiçbir anne-baba zina üzere bir araya gelmedi. Sürekli olarak temiz sulplerden, tertemiz rahimlere intikal ettim. Birbirinden ayrılan iki koldan ben daima en hayırlısı içinde oldum. Sonunda Allah benden peygamberlik misakını aldı, Tevrat’ta beni müjdeledi, İncil’de ismimi meşhur etti. Yüzümle yeryüzünü, görünüşümle semayı aydınlandı ve beni semasına yükseltti. İsimlerinden bir isim türetti: Arşın sahibi Mahmud, ben ise Muhammed oldum.’” [15]
Dikkatle okursanız, Allah resulünün her şeyi yaşamış gibi hatırlayıp anlattığını göreceksiniz. Ancak çok ilginç bir şekilde onların sülbünde yani sırtlarında yer alan bir hücrenin içindeki koda atıfta bulunurcasına kendi yerini tarif etmektedir. Yani tüm soyumuzun bilincini oluşturan potansiyeller kümesi bizim içimizdedir. İçimizdeki nefsler yani insanlar; bizle birlikte bir çok şeyi deneyimler ve her bir kod kendi mizacı karakteri ölçüsünde bu bilgi ve deneyimden alacağını her biri farklı bir insan karakterinde alarak dallara ayrılıp içimizde yaşamaya devam ederler. Sonunda doğduklarında aslında gizli hafızalarında bir deneyim ve bilgi yığını ve belirgin bir karakter ile doğarlar.
Bu nedenden ötürü her papatya gibi birbirinin aynısı değildir çocuklarımız. Görünüş ve kişilikleri hatta derinlikleri ile itibari ile yer ile gök arasındaki fark gibi farklıdır bazen öz kardeşler.
Bizlerin şu anki hali bir anne yada babamızda yaşamadı. Hayır. Onun içindeydik, onlardan beslendik ama onlar değildik. Bizlerden her birimiz eğer gerekliyse gelişimiz (olgunlaşma, misyon yada arınma için) yaklaşık 500-1000 yıllık, 1 gün denen döngüler halinde zuhur etmekteyiz. Döngü zamanları ile ilgili Kur’an ayetlerini dahi göreceksiniz. Allah en iyisini bilendir.
PEYGAMBERİN KALBİNİN YIKANMASI VE NURUN SOYDAN AKIŞI
Hz İbrahim’den sonra peygamberlik nuru ikiye bölündü İshak ve İsmail’den devam etti. İshak soyundan, İsa’ya dek sürekli en temiz nesilden peygamberler gelmesine rağmen, İsmail’den sonra, ta ki Muhammed as. a kadar o soydan bilinen bir peygamber gelmedi. Arada elbette çok günahkar ve hatta putperest kişilerde gelmiş olabilir. Bu nedenle Hz Muhammed’in kalbi diğer peygamberlerden farklı bir şekilde, ona has bir ameliyatla çocukken yıkandı. Allah-ul Alim.
“Ben, Sa’d bin Bekroğulları yanında emzirilip büyütüldüm. Bir gün süt kardeşimle birlikte evlerimizin arkasında kuzuları otlatıyorduk. O sırada yanıma beyaz elbiseli iki kişi geldi. Birinin elinde içi karla dolu bir altın tas vardı. Beni tuttular, göğsümü yardılar. Kalbimi de çıkarıp yardılar. Ondan siyah bir kan parçası çıkarıp bir yana attılar. Göğsümü ve kalbimi o karla temizlediler.”
Sîre, 1/175; Taberî, 2/128
Allah Resulü, farklı bir yerde bu olayı yeniden anlatmıştır;
“−Haydi göğsünü aç!” dedi ve o da açtı. Fakat ne kan gördüm, ne de bir acı hissettim. Ona yine şöyle dedi:
“−Haydi, oradaki kin ve hasedi çıkar!”
O da oradan kan pıhtısı gibi bir şey çıkardı. Sonra onu fırlatıp attı.
“−Haydi, şimdi onun yerine şefkat ve merhameti yerleştir!” dedi. Çıkardıkları şey büyüklüğünde ve gümüşe benzeyen bir şey koyduklarını gördüm. Sonra sağ ayağımın baş parmağını tutup oynattı ve:
“−Haydi selâmetle git!” dedi.
Ben kalkıp giderken içim şefkat ve merhametle dolu idi. Ondan sonra da hep küçüklere karşı şefkat, büyüklere karşı da merhamet hissettim.” (Ahmed, V, 139; Heysemî, VIII, 223)
Eğer evvelinden birikip gelen bir günah olmasa melekler aracılığı ile temizlenmezdi. Yine de Allah en iyi bilendir. Lakin bu mesele dahi insanların soylardan akarken günahları biriktirip gelerek yaşadıkları ve o günahlarla büyüdüklerine delildir.
ÖLÜME SEBEP OLAN GÜNAHLARDAN BAZILARI
Kehf, 80-81.
“(Musa’nın hocası Hızır ile öldürdüğümüz) Oğlan çocuğunun durumuna gelince; onun ebeveyni mümin kimseler idi. Bu çocuğun ileride onları azgınlığa ve küfre sürüklemesinden korktuk. Allah’ın kendi lütuf ve merhametinden onlara daha şefkatli, daha temiz bir çocuk ihsan etmesini diledik.”(Bu nedenle o masum zannettiğin çocuğu öldürdük, hakikatte onun geleceğini, geçmişine bakarak bildik)
Çocuk ilerde çok mümin insanları bile yoldan çıkarıp küfre sürükleyecek dehşetli bir kafir olacaktı. Fitne, küfür ve düşmanlık yayacağı zaman yolcusu olan bu zat tarafından görülmüş olacak ki; ailesi ve bir çok insan hatırına çocuğun hayatına son verilmiştir. Allah bu tür insanlardan bazılarını yaşatır eğer bir kavmi helak etmek isterse, rahmet etmişse kavmine; onu etkisiz hale getirir.
KURAN’DA YENİDEN DOĞUŞUN İŞARETLERİ (2. Kitap 4. Bölüm)
Kuran’da çok açık bir şekilde; “yeniden yeniden doğmaktasınız, bir sonraki hayatınızda belki de böcek olursunuz” gibi söylemler yoktur. Ama başkalarına evvelden böyle yaptığını söyler. Nedense insanlar aynısı bize de olabilir yada belki olmaktadır diye düşünmez.
Yine de Kur’an’da herkesi içine alacak bir kural olarak yeniden doğma sistemi anlatılmaz. Bunun nedeni; yeniden bedenlenmenin herkes için değil, özel durumdaki bazı insanlar için gerçekleşecek olmasıdır. Diğer bir nedeni de, dünyada sınanan yada büyük bir amaca adanarak kendi isteği ile acılara göğüs geren insanların başkaları tarafından aşağılanmasına giden yolu kapatmak içindir. Çünkü herkes onlara “kim bilir evvelki hayatında ne yaptın?” diyerek hor görücü şekilde yaklaşabilecektir. Buna peygamberler de dahil.
Yine de derin düşünenler için güneş kadar açıktır Kur’an’da çoklu yaşamlar. Ancak hint kültüründeki reenkarnasyondan pek çok açıdan farklıdır Kur’anda gizli olan bu sistem. Farklarını Kur’an ayetleri ilerledikçe anlayacağız.
BAZILARI YENİDEN BEBEK OLACAK
Nahl / 70
Allah sizi yarattı, sonra sizi vefat ettirecek. Ve içinizden bazıları, ömrün en rezil haline geri çevrilir ki, bir ilimden sonra hiçbir şey bilmez olsun. Allah Alîm’dir, Kadîr’dir.
Bazı çevirmenler ömrün en düşük noktasını yaşlanmak olarak çevirmiş olsa da bu ayetin bütünüyle kesinlikle uyuşmamaktadır. Zaten hiç bir şey bilmez halde olmanın yaşlanıp biraz bunamak olmadığını Kur’an anlatıyor;
Nahl 78
Ve Allah, sizi bir şey bilmiyor halde annelerinizin karnından çıkardı. Ve sizi, işitme hassası, görme hassası ve idrak etme hassası (sahibi) kıldı. Umulur ki; böylece şükredersiniz.
Ayetteki en rezil hal bebekliktir; şu nedenlerden ki;
- Hemen hemen hiç bir yaşlı “hiç bir şey bilmeyen” hale gelmez. En kötüsü bile bazı şeyleri hatırlar veya yaşamından bazı şeyleri bilir durumdadır. İlim tamamen yok olmamıştır. Ayette açıkça “hiç bir şey bilmeyecek bir hale getirileceğinden” bahsetmektedir.
- Çok önemli bir ayrıntı da “vefat ettirecek ve bazılarını da geri çevirecek” diyerek vefattan sonra olacak bir konuyu açıklamasıdır. Zaten herkes vefat etmektedir. Yani “içinizden bazıları da vefat etmeyecek, bunun yerine yaşlanacak” denemeyeceğine göre.. Çünkü herkes vefat ediyor. Bazılarına başka bir şey olmuyor.. Ayette kimini genç öldürür, kimini de yaşlandırıp bunak yaparım demiyor. “Bazıları vefat eder ölür, bazılarını da geri döndürürüm hiç bir şey bilmez halde” diyor.
- Ömrün en rezil hali yaşlılık değil bebekliktir. Yaşlıların hemen hepsi; konuşur yada derdini işaretle anlatır. Az çok sandalye ile hareket eder. Belli bir birikimi vardır. Ama bebek konuşamaz, kirli bir suyun içinden çığlık ve ağlayış sesleri ile rezil bir halde doğar. Uzunca bir süre; altı temizlenene dek pisliğinin üstünde yatar. Sadece ağlayabilir derdini anlatmak için. Yürüyemez. Hiç bir şey bilmez. İşte bu bir rezilliktir. Rab onu sevimli hale getirir ki; annesi onu bırakıp gitmesin ve ona sahip çıkılsın ki büyüyüp sınavı tamam olsun.
Bu kendisine ilim geldikten sonra ilmin kıymetini bilmeyen ve onunla tekamül edemeyen insana verilmiş bir cevaptır. “Madem öyle, bilgiyi senden aldık..” demenin bir yoludur. Bu rezillik aslında sadece bebeklik değil, hayatın da genelini kapsayan bir rezillik olmasının kapısı açıktır. Ta ki kişi iyi bir insan olmayı, Rabbine de nankör olmaktan kurtulmayı başarana dek. Çünkü iyilik Tanrı’dan başlar. Yaratıp nimet verene iyi ve vefakar olmayan insana iyi denemez. İnandım deyip sonra yok gibi davranana dürüst denemez.
وَاللَّهُ vallahu ve Allah
خَلَقَكُمْ ḣaleḳakum sizi yarattı خ ل ق
ثُمَّ ṧumme sonra
يَتَوَفَّاكُمْ yeteveffākum öldürür و ف ي
وَمِنْكُمْ ve minkum ve içinizden
مَنْ men kimi
يُرَدُّ yuraddu döndürülür ر د د
إِلَىٰ ilā
أَرْذَلِ erƶeli en reziline ر ذ ل
الْعُمُرِ l-ǔmuri ömrün ع م ر
لِكَيْ likey diye
لَا lā
يَعْلَمَ yeǎ’leme hiçbir şeyi bilmez olsun ع ل م
بَعْدَ beǎ’de sonra ب ع د
عِلْمٍ ǐlmin bilgiden ع ل م
شَيْئًا şey’en Bir şey ش ي ا
إِنَّ inne doğrusu
اللَّهَ llahe Allah
عَلِيمٌ ǎlīmun bilendir ع ل م
قَدِيرٌ ḳadīrun kadirdir ق د ر
Bu ayet bir şey bilmez hal olarak tanımlanan dönemin bebeklik olduğunu daha detaylı açıklamaktadır;
Nahl 78
Ve Allah, sizi bir şey bilmiyor halde annelerinizin karnından çıkardı. Ve sizi, işitme hassası, görme hassası ve idrak etme hassası (sahibi) kıldı. Umulur ki; böylece şükredersiniz.
BEBEKLER VE ÇOCUKLAR İMTİHANI TAMAMLAMALIDIR
Muhammed / 31
Yemin olsun, içinizden gayret gösterip didinenlerle sabredenleri bilinceye kadar, sizi belalarla imtihan edeceğiz. Haberlerinizi de eleyip tarayacağız.
Bakara / 214
Yoksa siz, sizden önce gelip geçmiş olanların karşılaştıklarının benzeri başınıza gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız? Onlara şiddetler, belalar ve zorluklar gelip çattı; sarsıldılar. Öyle ki, resul ve onunla birlikte inananlar, “Allah’ın yardımı ne zaman?” diye yakarıyordu. Haberiniz olsun ki, Allah’ın yardımı çok yakındır.
Âl-i İmrân / 142
Yoksa siz, Allah içinizden uğraşıp didinenleri seçmeden, sabredenleri seçmeden cennete gireceğinizi mi sandınız?
Tevbe / 16
Allah; içinizden cihat edenleri, Allah’tan, resulünden ve müminlerden başkasını kendisine sırdaş edinmeyenleri belirlemedikçe bırakılacağınızı mı sandınız? Allah, yapmakta olduklarınızdan haberdardır.
Tüm bu ayetlerden sonra 5-6 yaşında kalbi durup ölen bir çocuğun cennete gideceğini yada 20 yaşında ölen bir öğrencinin sınanmadan cennete gideceğine inanıyor musunuz?
Bu dünyadaki her sıkıntının nedeni günah değildir elbet. Ama kendi ellerimiz-çabalarımız sebebi ile doğarlar. Bir iddiada bulunmak; “ben olsam yapmazdım” diye onun yerine geçirilerek sınanabilir. Yada ben müslümanım teslim oldum diyen bu iddiası ile sınanacaktır ki belgelensin. Ahirette her şey belgeye ihtiyaç duymaktadır. Bunun nedenini daha sonra anlatacağım.
HERKES CEHENNEME GİRECEKTİR (2. Kitap 5. Bölüm)
Meryem 71 – Ve sizden biriniz (bile hariç olmamak üzere hepiniz), illâ (muhakkak) ona (cehenneme) gireceksiniz. (Bu), senin Rabbinin üzerine (aldığı) kesinleşmiş bir hükümdür.
Araf suresi, 7/179: “Andolsun ki, cinlerden ve insanlardan birçoğunu cehennem için yarattık…
32.13 – Biz dilesek, elbette herkese hidayetini verirdik. Fakat, Cehennemi hem cinlerle hem insanlarla dolduracağım, diye benden kesin söz çıkmıştır.
Bu ayetler üzerine kim diyebilir insanlar temiz doğar? Bir suçu olmayan bir kitleye bunlar söylenmezdi. Maalesef insanlar Rableri ile birlikte yaşadıkları çağda O’nun kadrini bilemediler ve içinde yaşadıkları güzel hayatı kaybettiler. Lütfen okumaya devam edin. İzin verilen ölçüde size her şeyi kanıtlarıyla anlatacağım.
CENNET HAYATI VE RAHMAN’I GÖRÜP KONUŞMAK SAYGIYI AZALTTI (2. Kitap 6. Bölüm)
İslami kaynaklara baktığımızda ise dünya öncesi tüm süreç hakkında en geniş bilgileri mucizevi şekilde veren Kutsal Kitap Kur’an ile karşılaşırız.
7:172 – …Rabbin, Âdemden gelenlerin bellerinden tüm soyunu çıkardı (can, akıl, gözler, ilim, nimet ve yaşam verdi), onları kendi kendilerine şahit tuttu ve Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” (diyerek azarladı)…
Dikkat ederseniz burada “ben sizin Rabbiniz değil miyim?” ifadesi kendini tanıtma ifadesi değildir. Öyle olsaydı “Ey insanlar ben sizin Rabbiniz Allah’ım beni görün tanıyın” derdi. Oysa “ben Rabbiniz değil miyim?” gibi sert ve şaşırtıcı bir soru cümlesi ile yaklaşmaktadır. Sonra bunu neden sorduğunu devamında şöyle ifade etmektedir Allah.
7.172 – …”evet Rabbimizsin, gördük” dediler. (Rabbin ne olduğunu biliyoruz) Bunu “Kıyamet günü “Biz gafildik.” demeyesiniz diye (sizi sorumlu tutmak için, ne yaptığınızı bilin, hesap soracağız diye bunu yapmıştık). (Sorulanlar kıyamet gününü de biliyorlar)
Allah’ı öfkeyle “ben sizin rabbiniz değil miyim?” diye sorduran, bununla yargılatmak için şahit tutulduğumuz korkunç sahne.. Sadece bununla bitmiyor; Allah gazaba öyle gelmişti ki, şöyle diyordu ;
32.13 – Biz dilesek, elbette herkese hidayetini verirdik. Fakat, Cehennemi hem cinlerle hem insanlarla dolduracağım, diye benden kesin söz çıkmıştır.
Allah hidayeti elbette kimseden esirgemezdi, esirgemedi de. Ancak insanlık öyle bir hale döndü ki; seçtikleri hariç hiç biri hidayete eremeyecek ve cehenneme girecekler.
Dikkat edin ki; Adem ve eşi cennette yaşamaktaydı ve onunla birlikte tüm soyu da cennette çıkarılmıştı ortaya. Görüyoruz ki; Allah insanlarla doğrudan konuşuyor, insanlar ona cevap veriyor. Bir alışılmışlık rahatlık ve gaflet hali oluşmuş. İnsanı yaratan Rahman’dır. Rahman Allah’ın kendini surete büründürmüş kainata merhamet ile tecelli ettiği hal demektir. Ancak merhametin içinde adalet de vardır. Adalet merhametten doğmuştur. İnsanlar sürekli gördükleri ve aşina oldukları Rahman’a karşı, Adem ve Havva gibi gaflet içine düştüler.
Eski tabletlerde; insanların Tanrılarla beraber yaşadıkları çağlar, belki de Mu ve Atlantis çağları olarak atıf yaptıkları çağlardı bunlar. Tanrılar dedikleri meleklerdi. Tanrıları yaratana ise her millette farklı bir isim verilmişti. İşte o meleklerin yaratıcısı ve her şeyin var edicisi Rahman’dı. Allah’ın kainatta zuhur edişi, tahtta oturuşu ve konuşması Rahman görünümü ile olurdu. Rahman bahsini farklı bir kitapta ayetler ve hadislerle detaylıca açıkladım.
Peygamberler de bu çağda seçildi. Ermiş olanlar ise yükseltilmiş bir katta beklemeye alındı. Onlar yeniden gelmediler. Nefslerini Allah’a kurban ederek öldürmüşlerdi. İnsanlar cehenneme giden sırat’a çıkartıldılar. (Mekke Arafat kulesinden Anadolu’ya uzanan yola). Sırattan acı çeke çeke ağlaya ağlaya dökülüyor insanların çoğu. Sırat şimdi. Sırat burada. Onu size göstereceğim inşallah. Gözünüzle göreceksiniz. Duraklarına kadar… Lakin ahirette asıl Sırat olan bu dünyanın bir misali orada canlanabilir. Allah her şeyin en iyisini bilendir.
KADERİMİZİN SUÇLUSU BİZİZ (2. Kitap 7. Bölüm)
Başımıza gelecek olan her şey biz doğmadan önce yazılmıştır. Ve insanların yargılanarak sürülmesinin ardından cehenneme gitmesine karar verildi. Dünyada çekecekleri her sıkıntının nedeni ve türevi bir kitaba yazıldı. Bu ancak insanın kendi eliyle yapıp ettikleri yüzündendi. Allah çoğu hatamızı da örttü, affetti ve bağışladı merhametle. Allah kimseye zulmedici değildir.
Hadid: 22-23
Yeryüzünde olan ve nefislerinizde meydana gelen herhangi bir musibet yoktur ki, Biz onu yaratmadan önce, bir kitapta (yazılı) olmasın.
KADERİMİZİN SUÇLUSU BİZİZ
ŞÛRA 42:30
Başınıza gelen herhangi bir musibet ancak ellerinizle işlediklerinizden ötürüdür. O, yine de çoğunu affeder.
Bu ayet çok açık bir şekilde her türden sıkıntının insanın kendi elinden doğduğunu ifade eder. Yani çocuklar dahi hatta bebekler dahi, evvelce işledikleri bir günahın acısını yaşarlar. Eğer evvelde mesuliyet olan bir hayat yaşamamış olsaydık, bebek ve çocukların acı çekip ölmesinin adil olduğunu kimse iddia edemezdi.
CENNETTEKİ HALİMİZ
Bu dünyaya gelmeden önce öldürüldük. Eğer hiç olmasaydık, ölüydünüz, dirilttim değil de, yoktunuz yaratıldınız, derdi. Hayır, ölmüştük. Cehenneme atılmak üzere neredeyse tüm insanlık bir cehennem çukurunun çevresine diz üstü çöktürülmüştük. Rahman bize merhamet ederek yeniden yeniden denemek istedi. Ta ki kurtulabilelim. Vahşi ve zalim her türden kötü yanlarımızı terbiye edip olgunlaşalım.
2/28 : Allah’ı nasıl inkâr edersiniz? Siz ölüler idiniz, O sizi diriltti, sonra öldürecek ve yine diriltecektir, sonra da O’na döndürüleceksiniz.
Cennete giren insan oradaki ilk ölümünü anımsayarak şöyle diyecektir;
44:55-56 – Orada emniyet içinde her çeşit meyveden isterler. Orada ( cennettekiler ) ilk ölümden başka bir ölüm tatmazlar. Allah, onları cehennem azabından korumuştur.
Bazıları bu ilk ölümü dünyadaki ölümüydü diyebilir. Hayır, Allah ne diyor? Biz dünyaya gelmeden önce zaten ölüydük ve dünyada diriltildik. Ahirette dirilen insan Rabbe şöyle diyordu ; “Bizi 2 kez öldürdün 2 kez dirilttin” İlk ölüm cennetten (kalu bela cennetinden) çıkışta idi. 2. Ölüm dünyada idi. Evvelden iki ölüm yaşanmışsa; cennette ilk ölümden başka ölüm yoktur denmesi nasıl açıklanabilir? Elbette ölümlerden birinin cennette diğerinin de dünyada olması ile.
Ve insan daha önce benzeri şekilde tattığı cennet nimetlerini hatırlayacak.
2 : 25
İman edip ameli salih olanlara şunu müjdele: Kendileri için, altlarından ırmaklar akan cennetler olacaktır. Onlardaki herhangi bir meyveden bir rızk olarak her nasiplendirildiklerinde, şöyle diyeceklerdir: “İşte bu, daha önce rızıklandırıldığımız şey!” Bu rızk onlara buna benzer şekilde verilmişti. Onlar için orada tertemiz eşler de vardır. Ve onlar orada sürekli kalacaklardır.
Hiç düşünmez misiniz? Orada muz, incir ve harikulade meyveler, kuş eti ve türlü yemekler var. Oraya girenler daha önce bunu tatmıştık diyecek. Ama biliyoruz ki cennete dünyadaki fakirler daha çok girecek ve hatta bunların adını bile bilmeyen uzaklarda yaşayan imanlılar var yada genç bir imanlı iken daha türlü nimet tatmadan ölenler… Bu anış cenneti anıştır. Bu hayatta değil önceki hayatta yedik.
BİZE İSTEDİĞİMİZ HER ŞEYDEN VERMİŞTİ, NANKÖR OLDUK
Oysa Allah insanı doğum ve bebeklik çilesi olmaksızın doğrudan cennette yaratmış, Rablik, ilahlık nedir görmeleri için onları nimetlere boğmuştu. Bu durumu Allah şöyle ifade etmektedir.
14-34 O, istediğiniz şeylerin hepsinden size verdi. Eğer Allah’ın nimetlerini saymaya kalkışsanız sayamazsınız. Şüphesiz insan çok zalimdir, çok nankördür.
Bu dünyadaki hayatımızda hiç kimseye istediği her şeyden verilmez. Hatta çocukken açlıktan ölen çoktur. Kimi eş ister ona ondan hiç bir şey verilmez, kimi makam ister; kölenin de kölesi bir halde ölür. Yani bu ayet bu hayata bakmaz. İlk hayatımızda üzerimize her şeyden yağdığı o mükemmel hayatımızda yaşanıp geçti. Lakin nankör olduk.
GÜNAH İŞLEMEMİŞ TEMİZ İNSANLAR DÜNYAYA GELİRSE NE OLUR? (2. Kitap 8. Bölüm)
Evet onlar ya cennet halkından olarak kaldılar. Yada dünyaya kendi istekleriyle peygamber ve Allah’ın dostu olarak gönderildiler. Doğan tüm çocuklar günahkardır. Sadece çok nadir istisnalar vardır ki, onlar daha doğuştan türlü kerametler gösterirler ve sıkıntılardan korunurlar.
Tüm çocuklar temizse neden ona tertemiz bir erkek çocuk getirdim diyerek müjde vermiş olsun ki? Doğan çocuk bebeklik derdi çekmedi; konuştu derdini anlattı ve pisliği içinde yatmadan yürüdü, temizlendi.
Demişti ki: “Ben, yalnızca Rabbinden (gelen) bir elçiyim; sana tertemiz bir erkek çocuk (İsa) armağan etmek için (buradayım)” (Meryem Suresi / 19)
Hz İsa doğuştan peygamber ve cennetlikti. Adalet ve hikmet gereği bir nedeni olmalıydı. Çünkü o tertemizdi.
Musa erginlik çağına gelip olgunlaşınca ona hikmet ve ilim verdik. İyi davrananları böyle mükafatlandırırız; (el-Kasas, 28/14).
Hz Musa babası bir asker olmasına rağmen, sarayda lüks içinde yaşayan kraliyetin manevi oğlu gibi görülen bir çocuktu. Bu dünyada henüz bunu kazanacak benzersiz büyüklükte bir iyiliği de yoktu. Yaptığı iyilik cennetteki isyanda Allah’ın tarafında yer alması ve nicelerini korumak istemesi idi. Yeri gelmişken; onun içindeki iyilik Hızır’a adalet için karşı çıkmıştı. Onca emeğine rağmen, ilim makamını reddedip hakkı savunuyordu. Allah, Hızır’ı değil, Ama Musa’yı peygamber seçti ve onunla konuştu. Hızır lakaplı kişi kutsal kitaplarda “kullardan bir kul” sıfatıyla kaldı… Musa ise en büyüklerden bir peygamber oldu. O, adalet ve iyilik ruhu ile doluydu. Hayatınıza bir bakın bakalım; bir başkasını korumak için büyük bir makamı yada gizli bir serveti reddettiniz mi?
3:81 Hani o zaman ki; Allah, peygamberlerin (nebîlerin) MİSAK’ini (yeminini) almıştı:
“Andolsun ki; size Kitap ve hikmet verdim, sizlerden sonra sizinle beraber bulunanı (Allah’ın sizlere verdiği kitapları) tasdik eden Resûl gelince, O’na mutlaka îmân edecek ve O’na mutlaka yardım edeceksiniz. Bunu ikrar ettiniz mi ve bu ağır ahdimi üzerinize aldınız mı?” “İkrar ettik.” dediler. “Öyle ise şahit olun. Ben de sizinle beraber şahitlerdenim.”buyurdu.
Başka bir ayette misakın Hz Muhammed As.’dan da alındığı görülür. Sayılan peygamberlerin sadece kitap verilen peygamberler olması aynı misak olduğunu göstermektedir. Eğer nebilere yada resullere has genel bir elçilik misakı olsa idi o zaman sadece belli nebilerin ismi sayılmazdı.
33 : 7 Nebilerden (peygamberlerden) misak (söz) almıştık. Senden, Nuh’dan, İbrahim’den, Musa’dan ve Meryem oğlu İsa’dan… Onlardan sapasağlam bir söz almıştık.
Dünyaya gelmeden önce peygamberlerin toplandığını ve kendilerinden dünyada olacak bir takım konularla ilgili ağır sözler alındığını görüyoruz. Peygamberlerin seçilişi ve o gün geldiğinde Rabbin seçtiği kişi ortaya çıktığında tüm peygamberler o seçilmiş kişinin etrafında toplanacaklar ve ona iman edecek, her sözüne inanacak ve onlara çok zor da gelse onun her dediğini yaparak ona yardım edeceklerdir. Bu olayın nasıl olacağını merak eden “SAK” ayetine ve hadislerine bakmalıdır. Bu kitap ve bazı sırlar umuma ancak bu kadar açılabilir.
Dünyayı putperestlikten arındırıp sonsuzluğun keşfine yönlendiren, ilahi bir adalet olduğunu ve tekamül edemeyenlerin geri döneceğini söyleyen Buda, bir peygamberdi. Kuran’da dünyanın büyük dinlerinin doğduğu yerlere yeminle dikkat çekilirken; Buda’nın sembolü olan İncir ağacı da sayılmıştır.
Tin Suresi:
İncire, zeytine, Tur dağına ve Emin Belde (Mekke’ye) yemin olsun. (4 büyük dinin vahiy geliş yerleri)
GÜNAH İŞLEMEYİ BIRAKAN TOPLUMLAR VE İNSANLAR DÜNYADAN ALINIR
Bu dünyanın sadece günahkar insanlara has bir hapishane olduğunu, günah işlemeyen kişilerin yeryüzünden hemen alınacağını, yerine günah işleyen farklı insanlar geleceğini peygamber as şöyle yemin ederek ifade ediyor.
“Nefsim kudret elinde olan Zat’a yemin ederim ki, eğer siz hiç günah işlemeseniz, Allah sizi toptan yok eder; günah işleyen, arkadan da istiğfar eden bir kavim yaratır ve onları mağfiret ederdi.” [Müslim, Tevbe 9, (2748).]
Dünya bir ceza yeri olduğu gibi bir bağışlanma yeridir de.
Allah her şeyi en iyi bilendir.
Bir sonraki bölümde yeniden doğuşun hangi düzeyde bilimsel kanıtları mevcuttur bunları inceleyeceğiz.
KAFİRLERİN KIYAMETİ GÖRMESİ HAKTIR (2. Kitap 11. Bölüm)
Meryem 75
De ki: “Kim yanlış yolda ise o zaman onlar ya vaat olundukları azabı veya o saati (kıyâmeti) görene kadar Rahmân, ona zamanı uzatarak mühlet verir.” Böylece kimin mekân bakımından daha şerli ve yardım bakımından daha zayıf olduğunu yakında bilecekler.
Yanlış yoldakiler; büyük azabı yada kıyamet gününü görene dek yaşarlar. Bunun için on kez daha yeniden yaşamaları gerekse bile, dünya zilletini çekerler yada daha büyük bir azap için kendileri şımartılanlardan olur. Onlara geniş mühlet verilir, her şekilde sınanırlar ki; itiraz edecek tarafları kalmasın. Çünkü erkek olan, kadın olaydım, fakir olan zengin olaydım, az yaşayan, çok yaşayan olaydım gibi türlü bahanelerle Allah’a bahane sunacaklardır. Bahaneleri tükeninceye dek sınanacaklar.
İYİ İNSANLAR GİT GİDE AZALIR
Vâkı’a / 11
İşte onlardır yaklaştırılanlar. Nimetlerle dolu bahçelerdedirler. Büyük kısmı öncekilerden, az bir kısmı da sonrakilerden.
Çünkü sistem, iyi ve ermiş insanların dünya azabına geri düşmesini engelleyecek şekilde ayarlanmıştır. Onlar cennette kalmış yada Allah’a nefislerini kurban ederek Allah’a dönmüşlerdir. Kalanlar ekseriyetle kötüler, sınaması devam edenler ve uyarıcı elçilerdir. Dünyanın cehenneme benzemesi ve iyilerin gitgide azalıp, kötülerin de çoğalışı bu yüzdendir.
HER İNSAN EN AZ BİR ELÇİ GÖRMEDEN SIRATTAN ÇIKMAZ
Fatır 37:
Onlar, orada şöyle feryat ederler: “Ey Rabbimiz! Bizleri çıkar, yapageldiklerimizden başka salih bir amel yapalım.” (Onlara): “SİZE DÜŞÜNECEK OLANIN DÜŞÜNECEĞİ KADAR BİR ÖMÜR VERMEDİK Mİ? Hem size uyarıcı da gelmişti. O halde azabı tadın. Çünkü zalimleri kurtaracak yoktur.”
Anlıyoruz ki, zalim olanlar (kendilerine, insanlara yada Rablerine karşı) muhakkak ki uzun ve makul bir süre denenecekler, onlar mutlaka türlü şekillerde uyarılacak, her şeyi anlayıp görecek kadar uzun süre yaşayacaklar. Bu ayet bebeklerin muhakkak daha önce yaşadığını yada daha sonra yeniden yaşayacağını ifade etmektedir. Çünkü bebek yada çocukken ölenlerin cennete alınması, uzun yaşayıp yoldan çıkan insanların hepsini isyan ettirir, bizi de öldürseydin derler. Onları cehenneme alırsa o zaman da onlar isyan ederler. Bu durumda her insanın belli süre denenmesi ve hakkında belgeler, göstergeler toplanması en makul olandır.
İstisnasız herkesin Cehenneme gireceğini söyleyen ayet; dünya cehennemini de kapsıyor mu bilinmez ama; herkesin cehenneme muhakkak girecek olması, herkese de makul bir deneme süresi verilmiş olacağının ayetler nezdinde ve adalet nezdinde şart olduğunu ortaya koymaktadır.
BİR ELMA NEDEN TÜM İNSANLARI CENNETTEN ÇIKARSIN?
Adem ve hava ile cennette miydik? Peki orada nasıl bir suç işledik?
2:35 – Ve dedik ki: Ey Adem, sen ve eşin cennete yerlesin, ikiniz de orada dilediğiniz yerde bol bol yiyin, ancak su ağaca /soya yaklaşmayın ki, haddini aşan zalimlerden olmayasınız.
Görüldüğü gibi Adem’in soyu var edilmeden önce eşiyle cennete yerleştiriliyor. Ve insanlık doğum olmaksızın Adem’in oradaki çocuklarının sırtından alınarak tüm Adem soyu yaratılıyor. Fakat şeytan Adem’i bu ciddi uyarıya rağmen nasıl kandırabiliyor?
Araf 20- Derken (şeytan) onların, kendilerinden gizli kalan çirkin yerlerini (cinsel uzuvlarını)kendilerine göstermek için onlara fısıldadı: “Rabbiniz, başka bir sebepten dolayı değil, sırf ikiniz de birer melek ya da ölümsüz olursunuz diye sizi şu ağaçtan/soydan men etti.” dedi.
Adem ve Havva şeytan soyuna yaklaşmamaları ve onlarla ilişkiye girmemeleri konusunda uyarılmışlardı. Şeytan Adem’i eğer meyveden yer ise kendisi gibi bir melek olabileceğini yada ölümsüzlük kazanacağını söyledi. Meyve hakkında farklı görüşler varsa da peygamber Enok’un kitabında yazdığına göre onun asma olması ve meyvesinin sarhoş edici özel bir tür üzüm olduğu akla en yakındır. Şeytan Adem’in bedeninde sarhoşken iradesini ve kimyasını ele geçirdiği insanlar gibi; Havva ile birlikte olarak doğan çocuğun kendi neslinden olmasını sağlamak istiyordu. Onları sarhoş edecek ve akıllarını teslim alacağı meyveden yedirmek onları kandırmanın en iyi yolu gibi göründü.
Şeytan; Yaratıcının, Adem ile Havva’nın kendisindeki bu muhteşem özelliklere kavuşmasını istemediğini, onu kandırdığını, kendisinin asıl dostu olduğunu söyledi. Adem iblise baktı ve onun vaat ettiği özelliklere sahip olduğunu “kanatlı bir melek olduğunu ve on binlerce yıldır yaşadığını gördü”. “Kendisi meyveden yemekle sarhoş olunca eşiyle birleşti ama şeytan onlar akıllarını kaybettiğinde ruhlarına doldu ve sarhoşken çocuklarına ortak oldu.
Tabi ki Adem ne ölümsüz oldu ne de melek gibi kanatlı ve güçlü. Kandırılmıştı. Ayrıca Allah’a dolaylı olarak da olsa sahtekarca kendisini kandırdığını düşünerek şeytanın tarafına geçmekle şeytanı Rab edinmiş gibi oldu. Doğan çocuk Kabil idi. Ve insan ırkı şeytan soyundan devam etsin diye şeytanın kışkırtması ile Habil’i öldürdü. Eğer Allah engel olmasaydı Adem’i de öldürecekti. O, öz kız kardeşini alıp götürdü. Böylece insanlık sadece şeytanın çocukları ile devam edecekti. Bunu başaramadılar ama bu soy daha sonra dünya nüfusunun önemli bir kısmını yok edip köleleştirdi. Bu onun hakkındaki detaylı bilgiyi İnsanlığın Gizli Tarihi kitabımdan okuyunuz.
Cennette yaratılmış ayette sözü geçen ve azarlanan insanlar da Allah yerine şeytanın izinden gidip onun soyuna hepsi de meylettiği için suçlandılar. Kimi ölümsüzlük için kimi de cinnilere duyduğu hayranlık nedeniyle yasağı çiğnedi ve Allah’a düşman oldular. Çünkü Allah’ın iblisi ölümsüz ve melekler gibi, kendisini ise ölümlü ve çamurdan yarattığını düşündüler. İblis kendisinin onlardan daha üstün olduğuna dair insanoğlunu iyice inandırdı. Hemen herkes günaha bir şekilde battı.
Oysa Allah insanı doğum ve bebekli çilesi olmaksızın doğrudan cennette yaratmış, Rablik, ilahlık nedir görmeleri için onları nimetlere boğmuştu. Bu durumu Allah şöyle ifade etmektedir.
14-34 – O, istediğiniz şeylerin hepsinden size verdi. Eğer Allah’ın nimetlerini saymaya kalkışsanız sayamazsınız. Şüphesiz insan çok zalimdir, çok nankördür.
Fakirlik ve açlıkla boğuşan dünyanın 10 da 9’unu düşününce istediği her şeyden pay alabilenin bu dünyadaki insanlık olmadığı açıktır. Bu dünya insanlarının çoğunun nankör ve zalim olmak için fırsatı yoktur.
Allah asla kimseyi sırf sınamak için musibet ve belalarla yüzleştirmiyordu.
“ŞÛRA 42/30. Başınıza gelen herhangi bir musibet ancak ellerinizle işlediklerinizden ötürüdür. O, yine de çoğunu affeder.
Bebeklik ve yaşlılık dönemini yaşamakla cezalandırıldık. Yürüyemeyecek, pis bir kanaldan acı içinde ağlayarak doğacak, altımız pis kalacak ve konuşamayacaktık. Allah’ı unuttuğumuz için, ceza ve hapsin bir parçası olarak cenneti ve Allah’ı unutacak şekilde hafızamız silindi.
Hadis-i Şerif
“Belalar, günahsız olarak yeryüzünde dolaşıncaya kadar mümin kulun yakasından düşmez.”(Tirmizi/Zühd 57)
Hadis-i Şerif
“Şu ümmetim merhamete nail olmuş bir ümmettir. Ahirette azap görmeyecektir. Onların cezası dünyada ağır imtihanlar, zelzeleler, öldürmeler ve belalar şeklinde verilecektir.”(Ebu Davud)
1000 YILLIK GERİ DÖNÜŞ DÖNGÜLERİ
Ölen bir günahkar hemen geri gelmez. Allah’ın bir günü 1000 yıldır. O günün gecesi ölenlerin ruhunu tutar vaadesi dolmuş, sınaması bitmiş olanları geri salmaz. Vadesi dolmamış olanları ise yeniden gündüz olunca geri salıverir. Geri dönüş zamanları ortalama 500 yıllık süreçler içindedir. Çünkü insan fakirdim zengin et diyerek karşı çıkabileceği gibi, eskiden kolaydı, peygamberler vardı, yada gelecekte rahatlık vardı diyerek de itiraz etmek isteyecektir.
Enam 60
O, odur ki, geceleyin sizi öldürür. Gün boyunca neler yapıp neler kazandığınızı bilir. Sonra, belirlenmiş süre işletilip tamamlansın diye, gün içinde sizi diriltir. Nihayet O’nadır dönüşünüz. Sonra, yapıp ettiklerinizi size haber verecektir.
Burada kastedilen gece ve gündüz; ayetlerle açıklanmış olan Allah’ın katında gece ve gündüz olarak belirlenen toplam 1000 yıllık bir gündür. Yoksa insanların gece uyanık kalıp gündüz uyuyanı da çoktur.
Hacc – 47
Bir de senden acele azap istiyorlar. Hâlbuki Allah asla va’dinden caymaz. Şüphesiz Rabbinin nezdinde bir gün, sizin saydığınız bin yıl gibidir.
Zümer – 42
Allah, insanların ruhlarını öldüklerinde, ölmeyenlerinkini de uykularında alır. Ölümüne hükmettiklerinin ruhlarını tutar, diğerlerini belli bir süreye kadar bırakır. Şüphesiz bunda düşünen bir toplum için elbette ibretler vardır.
Yasin – 52
“-Eyvah başımıza gelenlere!…Kim kaldırdı bizi uyuduğumuz yerden? İşte bu, O Rahman’ın vaad buyurduğu (kıyamet)…Doğru imiş, o gönderilen peygamberler.” derler.
Son ayetten anlaşılıyor ki; uykudan uyananlar aslında hakiki manada ölmemişlerdir. Onlar sürekli uyanan yani dirilen kimselerdir. Nasıl? Anneden doğa doğa.
BİN YIL YAŞAYAN İNSANLAR
Ahirette gündüz güneş, gece de göğe vuran kendine has bir plazma ve yerden gelen ışıklar dünyayı aydınlatacaktır. Gece gündüz bir olacak. O zaman yeryüzünde Allah’ın sistemi kurulacak ve gün din günü olacak. İşte bu dönemde bin yıl 1 gün olarak hesaplanacak. O bir günde din günü / diriliş günü olarak anılacak. İnsanlar saat ve takvim taşımayacak.
Muminun 112 113
Dedi ki: “Yeryüzünde kaç yıl kaldınız?”“Bir gün veya günün bir kısmı kadar kaldık. O zaman (onu), sayanlara sor.” dediler.
Taha 102-104
O gün ki, sur’a üfürülür. Ve mücrimleri, o izin günü morarmış/mavili olarak haşredeceğiz (toplayacağız).Onların söyledikleri şeyleri biz, daha iyi biliriz. Yol bakımından onlara emsal olan “sadece bir gün kaldınız” diyecek. Onlar aralarında: “(Dünyada) sadece 10 (gün) kaldınız.” diye gizlice konuşacaklar.
Ankebut 14
Ve andolsun ki Biz, Nuh (A.S)’ı kavmine (Resûl olarak) gönderdik. Böylece onların arasında 1000 seneden 50 yıl eksik olarak (950 yıl) kaldı. Sonra onları (Nuh (A.S)’ın kavmini) tufan aldı. Ve onlar zalimlerdi.
Dikkat edin ayet büyük bir incelikle, Nuh şu kadar yaşadı demiyor. Onların arasında 950 yıl kaldı diyor. Yani değişik zamanlarda ortaya çıka çıka toplamda 950 sene onları uyardı, hatta tüm bölgedeki şehirleri uyardı. O nedenle gelen tufanda büyük bir coğrafyaya geldi. Neredeyse batmayan şehir kalmadı. Eğer Nuh sadece Sümer’deki küçük bir şehri uyarmış olsa idi o zaman neden felaket tüm Ademoğullarını kapsasın? O istisnasız her Ademoğluna mesajını ulaştıracak kadar uzun yaşadı. Nerede? Ademoğullarının topraklarında! İnsan oğullarının tümünün değil.
DAHA ÖNCE BİR KEZ ÖLDÜK
İnsanlar ilk kez ademoğullarının sulbünden çıkarılarak doğdu, o hayat cennete benzeyen muhteşem bir hayattı . Meslekler, sınıflar henüz yoktu ve doğa insana tüm ellerini uzatmıştı. Güzel bir iklimde, pınarlar içinde, her türden güzel bitki ve et türleri arasında yorulmadan ve eğlenerek yaşardı. Kural da yoktu. Bilgi ve akıl da çok derinleşmiş değildi.
Mümin 11:
(Kafirler) Dediler ki: “Rabbimiz, bizi iki kere öldürdün, iki kere dirilttin, böylece günahlarımızı itiraf ettik. Artık (buradan) çıkmaya bir yol var mı?”
İlk yaratılma; cennette (Kuran’a göre; Beni-ademden alınan gen türeviyle)
İlk ölüm ; cennette (öldük)
İlk dirilme; dünyada (cansız et-ceninken ruh verilerek kalu beladan geldik)
İkinci ölüm: Dünyadaki ölümümüz
İkinci Dirilme: Ahiret zamandaki diriliş.
(Size istediğiniz her şeyden vermiştim ayetini hatırlayın)
Duhan
56: Onlar orada (cennette) ilk ölümden başka bir ölüm tatmazlar. Allah onları cehennem azabından korumuştur.
Günah işleyen insanlar orada, korunmuş bahçelerde (cennet Arapça’da sadece “bahçe” demektir) yaşarken öldü. Yeniden onun geliştirilmiş gelecekteki haline girdiğinde orayı hatırlayacaktır ve “burada bir daha ölmeyeceğiz, sadece ilk ölümümüz var değil mi?” diyecektir? Aslında daha önce en az 2 kez ölmüştü. Ama orada yani cennette sadece bir kez ölünebiliyordu.
SAHTEKÂR OLDUKLARI NETLEŞENLER KIYAMETE DEK GERİ DÖNEMEZ
Müminun
99–100: Nihayet onlardan (müşriklerden) birine ölüm gelip çattığında: “RABBİM! DER, BENİ GERİ GÖNDER;” “Ta ki boşa geçirdiğim dünyada iyi iş yapayım.” HAYIR! ONUN SÖYLEDİĞİ BU SÖZ LAFTAN İBARETTİR. ONLARIN GERİSİNDE İSE, YENİDEN DİRİLECEKLERİ GÜNE KADAR BİR ENGEL VARDIR.
Eğer süresi gerçekten azsa; yada elçilerle karşılaşmamışsa geri dönmenin kapısı açılacaktır.
Fatır
37: Onlar, orada şöyle feryat ederler: “Ey Rabbimiz! Bizleri çıkar, yapageldiklerimizden başka salih bir amel yapalım.” (Onlara): “SİZE DÜŞÜNECEK OLANIN DÜŞÜNECEĞİ KADAR BİR ÖMÜR VERMEDİK Mİ? Hem size uyarıcı da gelmişti. O halde azabı tadın. Çünkü zalimleri kurtaracak yoktur.”
Madem uyarıcı ile yakinen muhatap olmak ve mesajını tastamam anlamak ve onu reddetmek cehenneme girmenin kuralıdır; bu durumda tüm insanlık tarihi boyunca bir peygamber gören kendisine uyarıcı gelmiş insan sayısı da çok az olacaktır. Dünyadaki kutsal metinler İbranice ve Arapça dışında yok gibi. Bu durumda çevirmenlere iman ve kulaktan duydukları ile sorumlu tutulacak insanların uyarıcıyı gördükleri söylenemez. Peki nasıl insanların neredeyse hepsi cehenneme düşüyor? Bu ancak insanlığın Mekke’den Anadolu’ya kadar uzanan peygamberler yolu üzerindeki halkalardan birinde evvelden yaşamış olması ile mümkün olabilmektedir.
NEFİS ÖLENE DEK RUH DOLAŞIR
Ankebut 57
Bütün nefsler ölümü tadıcıdır. Sonra Bize döndürüleceksiniz.
Bakara 54
Ve Musa (a.s) kavmine: “Ey kavmim! Buzağıyı (ilâh) edinmenizle muhakkak ki siz, kendi nefslerinize zulmettiniz. Hemen Yaratıcınız’a tövbe edin. Artık nefslerinizi (kendinizi) öldürün. bu, Yaratıcınız katında sizin için daha hayırlıdır.” demişti. Böylece O, tövbenizi kabul buyurdu.Muhakkak ki O, tövbeleri kabul eden ve Rahîm olandır.
Yusuf 53
“Ben nefsimi temize çıkarmam, çünkü Rabbimin merhamet ettiği hariç, nefis aşırı derecede kötülüğü emreder. Şüphesiz Rabbim çok bağışlayandır, çok merhamet edendir” dedi.
Kişinin bedeni ölmekle ruhu – benlik bilinci ölmemektedir. Sadece serbest kalmakta ve berzah denilen bir engelin ardına çekilmektedir. Nefis ölümü tattığında kötülük emretmez ve Rabbinden razı; hoşnut, huzur dolu ve tatmin bulmuş bir hale döner. (Nirvanaya ermek deyimini hatırlayınız) İşte o halini koruyarak bedenini teslim ederse derecesine göre ruhu Allah’ın katında yer alacaktır.
Çünkü ayet “Ankebut 57: “Nefs ölümü tadar ve Rabbine döner” demektedir.
Mutmain olmuş nefs artık dünya azabını çekmez. O dereceye ulaştığı andan itibaren ilahi aşkla dolar. Onun acısı denizin üstündeki köpük gibidir. İçinde acıdan eser bulunmaz ama ona bakan onu hep köpük görür.
İnsan ölünce nasıl kendine sıkıntı veren bedeninden kurtulursa; mutmain olan nefis de öldüğünde kendine sıkıntı veren yüklerinden arınır.
Fecr: 27-30
Ey mutmain olan nefs!“Sen O’ndan razı, O da senden razı olarak Rabbine dön!” kullarımın arasına gir.” Ve cennetime gir.
Rabbinden razı olmayı başaran nefis, o an cennet haleti ruhiyesi içine girer. Kendinin yada başkalarının kulu, kölesi olmaktan kurulup, Allah’ın kulu olma sıfatını kazanır. İyilik sınırları içinde büyük bir özgürlüktür. Sadece Allah’tan bekler, başka kimseden medet ummaz, gönlünü bağlamaz. Yalnız onun için çalışır. Ondan başka hiç bir şey için üzülmez ve korkmaz. O Allah için yaşayan, ondan razı ve ona gönüllü köle olan bir cennetlik olur. Bu onun dünyaya son girişidir. Vefatı ile birlikte geri dönmez.
Allah’ın da bir nefsi vardır. Kur’an’da Allah nefsine yemin eder. Allah Teala’nın nefsi, tüm kötü sıfatlardan ezelden beri âli ve üstün olarak zuhur etmiştir. Yani Rabbin nefsi kötülüğü değil, yalnız iyiliği ve adaleti isteyecek bir halde kainata zuhur etmiştir. Ölümü gerçekleşecek olan nefsin ateş bedenidir. O ölünce yeni bir hayat bulur. Rab kainata olgunluğa ulaşmış ve kusursuz sıfatlarla tecelli etmiştir.
Nefsin yaşamı ateş gibi titreşmesi-hareket etmesi demektir. Arzu ettikçe ateş titrer ve kalp çeperini yakar. Bir şey hareket etmiyorsa onun için “ölüdür” denir. “Kalp durur, zihin durur” İşte bu nedenle onda hareket belirtisi görülmediğinde öldüğüne hükmedilir. İşte nefsin ölümü de böyledir. Onda dünyaya karşı bir istek çırpınış ve hareket kalmaz. Her şey bir olur. O sadece nefesin içindeki sonsuz ışığı deneyimleyerek huzur ve mutluluk denizlerinde sonsuz bir zevk içindedir. Kalbinde ilahi güneş doğmuş olana dünyadaki insanlar baktıklarında kimi zaman, onu bazen bulut, kimi zaman da yağmur görüp onun sırrına eremezler. Gölgeden başka şey göremezler. Allah en iyi bilendir.
KURAN BAZI TOPLULUKLARA KIYAMETE DEK EZİYET EDİLECEĞİNİ SÖYLER
Kuran’da anlatılan bu topluluk için hemen maymun oldular denmez. Tarihte bilinen hiç bir topluluk da maymuna dönüşmemiştir. Bu büyük bir olaydır ve çevrede onlarla etkileşim ticaret yada karşılaşma yoluyla şehirlerinin değiştiğini görenler hemen dünyaya yayardı. Gerçek şu ki; bir sonraki sefer onların maymuna dönüştürülmesine karar verilmiştir. Ancak sonra yeniden insan olarak gelecek ama bu sefer de ahirete kadar sürekli acı çekeceklerdir. Dünyaya dağıtılacak ve sürekli dertlerle yüzleşeceklerdir. Ta ki tevbe edip doğruya iyiliğe dönene dek. Ayetler tüm bu olayları sırası ile açıklamaktadır.
Diyanet Vakfı Meali:
7.166 – Kibirlenip de kendilerine yasak edilen şeylerden vazgeçmeyince onlara: Aşağılık maymunlar olun! dedik.
7.167 – Rabbin, elbette kıyamet gününe kadar onlara en kötü eziyeti yapacak kimseler göndereceğini ilân etti. Şüphesiz Rabbin cezayı çabuk verendir. Ve O çok bağışlayan, pek esirgeyendir.
7.168 – Onları (günaha sapmış yahudileri) gurup gurup yeryüzüne dağıttık. Onlardan iyi kimseler vardır, yine onlardan bundan aşağıda olanları da vardır. Belki dönerler diye onları iyilik ve kötülüklerle imtihan ettik.
İFTİRACI TOPLULUKLAR MÜHÜRLENİR VE DÖNEMEZLER
10.74 – Sonra onun arkasından birçok peygamberi kendi toplumlarına gönderdik. Onlara mucizeler getirdiler. Fakat onlar daha önce yalanladıkları şeye inanacak değillerdi. İşte haddi aşanların kalplerini biz böyle mühürleriz.
Bir toplumun üyelerine bir resul gelir ve mucizeler gösterir. Daha sonra onlar yalanlar. Allah sonra yeniden, yıllar sonra bir resul daha yollar ve o da mucize gösterir. Allah bilmektedir ki onlar inanacak değillerdi; çünkü evvelden denenmişlerdi ve mayaları belli olmuştu. Ancak bunu onların tüm şanslarını tüketmek ve yeterli sayıda denemiş olmak için yaptı ki, onlar hakkında öngörüsü belgelensin. Böylece o topluluk mühürlenir ve artık o kalplerden çıkan ruhlar dönemezler.
DÜNYADAKİ ZİLLET NE ZAMAN BAŞLAR?
Elmalılı Hamdi Yazır Meali:
2.114 – Allahın mescidlerinin içlerinde Allahın ismi anılmakdan meneden ve harab olmaları zımnında çalışan kimselerden daha zalim de kim olabilir? Bunlar oralara korka korka olmaktan başka suretle girmek salâhiyetini haiz değildirler, bunlara Dünyada bir zillet var, bunlara Ahirette azîm bir azap var.
Ayette mescidlere girişten men eden ve yıkılmaları için uğraşanlara dünyada bir zillet ve ahirette de azap içinde olacakları söylenmektedir.
Zillet, düşkünlük ve aşağılanma anlamlarına gelmektedir. Bakınız dünyaya mescidlere savaş açan askerler, komutanlar ve hatta en suçluları olan siyasiler ve liderler büyük bir gösteriş içinde yaşamaktalar ve o şekilde ölmekteler. Bu durumda Allah’ın vaadi yani “büyük zillet” onlar için ne zaman gerçek olacaktır diye soranlara ne cevap verilecektir? Yeniden dirilişi kabul etmeyenlerin, Allah’ın dünyadaki zillet vaadini ne zaman gerçekleştirdiğini tek tek açıklamak zorundadırlar yada yeniden doğuşu kabul etmelidirler.
Allah en iyi bilendir, lakin bunlar dünyada zillet içinde yaşayacakları yeni bir hayata mahkum edileceklerdir.
ÖNCEKİ NEFİSLER BİR VÜCUTTA EŞLEŞTİRİLİR
Kimler geri dönmekte, kimler cennete girmekte ve dünya döngüsünden kurtulmaktadır bu Kuran’da çokta kapalı olmayan bir şekilde yazılmıştır.
Müminin Suresi
99–100: Nihayet onlardan (müşriklerden) birine ölüm gelip çattığında: “RABBİM! DER, BENİ GERİ GÖNDER;” “Ta ki boşa geçirdiğim dünyada iyi iş yapayım.” HAYIR! ONUN SÖYLEDİĞİ BU SÖZ LAFTAN İBARETTİR. ONLARIN GERİSİNDE İSE, YENİDEN DİRİLECEKLERİ GÜNE KADAR BİR ENGEL VARDIR.
SAHTEKÂR OLDUKLARI NETLEŞENLER KIYAMETE DEK GERİ DÖNEMEZ
Eğer süresi gerçekten azsa; yada elçilerle karşılaşmamışsa geri dönmenin kapısı açılacaktır.
Fatır
37: Onlar, orada şöyle feryat ederler: “Ey Rabbimiz! Bizleri çıkar, yapa geldiklerimizden başka salih bir amel yapalım.” (Onlara): “SİZE DÜŞÜNECEK OLANIN DÜŞÜNECEĞİ KADAR BİR ÖMÜR VERMEDİK Mİ? Hem size uyarıcı da gelmişti. O halde azabı tadın. Çünkü zalimleri kurtaracak yoktur.”
Madem uyarıcı ile yakinen muhattap olmak ve mesajını tastamam anlamak ve onu reddetmek cehenneme girmenin kuralıdır; bu durumda tüm insanlık tarihi boyunca bir peygamber gören kendisine uyarıcı gelmiş insan sayısı da çok az olacaktır. Dünyada ki kutsal metinler İbranice ve Arapça dışında yok gibi. Bu durumda çevirmenlere iman ve kulaktan duydukları ile sorumlu tutulacak insanların uyarıcıyı gördükleri söylenemez. Peki nasıl insanların neredeyse hepsi cehenneme düşüyor? Bu ancak insanlığın Mekke’den Anadoluya kadar uzanan peygamberler yolu üzerinde ki halkalardan birinde evvelden yaşamış olması ile mümkün olabilmektedir.
NEFİS ÖLENE DEK RUH DOLAŞIR
Ankebut 57
Bütün nefsler ölümü tadıcıdır. Sonra Bize döndürüleceksiniz.
Bakara 54
Ve Musa (a.s) kavmine: “Ey kavmim! Buzağıyı (ilâh) edinmenizle muhakkak ki siz, kendi nefslerinize zulmettiniz. Hemen Yaratıcınız’a tövbe edin. Artık nefslerinizi (kendinizi) öldürün. bu, Yaratıcınız katında sizin için daha hayırlıdır.” demişti. Böylece O, tövbenizi kabul buyurdu.Muhakkak ki O, O tövbeleri kabul eden ve Rahîm olandır.
Yusuf 53
“Ben nefsimi temize çıkarmam, çünkü Rabbimin merhamet ettiği hariç, nefis aşırı derecede kötülüğü emreder. Şüphesiz Rabbim çok bağışlayandır, çok merhamet edendir” dedi.
Kişinin bedeni ölmekle ruhu – benlik bilinci ölmemektedir. Sadece serbest kalmakta ve berzah denilen bir engelin ardına çekilmektedir. Nefis ölümü tattığında kötülük emretmez ve Rabbinden razı; hoşnut, huzur dolu ve tatmin bulmuş bir hale döner. (Nirvanaya ermek deyimini hatırlayınız) İşte o halini koruyarak bedenini teslim ederse derecesine göre ruhu Allah’ın katında yer alacaktır. Çünkü ayet “Ankebut 57: “Nefs ölümü tadar ve Rabbine döner” demektedir.
Mutmain olmuş nefs artık dünya azabını çekmez. O dereceye ulaştığı andan itibaren ilahi aşkla dolar. Onun acısı denizin üstündeki köpük gibidir. İçinde acıdan eser bulunmaz ama ona bakan onu hep köpük görür.
İnsan ölünce nasıl kendine sıkıntı veren bedeninden kurtulursa; mutmain olan nefs de öldüğünde kendine sıkıntı veren yüklerinden arınır.
Fecr: 27-30
Ey mutmain olan nefs!“Sen O’ndan razı, O da senden razı olarak Rabbine dön!” kullarımın arasına gir.” Ve cennetime gir.
Rabbinden razı olmayı başaran nefis o an cennet haleti ruhiyesi içine girer. Kendinin yada başkalarının kulu, kölesi olmaktan kurulup, Allah’ın kulu olma sıfatını kazanır. İyilik sınırları içinde büyük bir özgürlüktür. Sadece Allah’tan bekler, başka kimseden medet ummaz, gönlünü bağlamaz. Yalnız onun için çalışır. Ondan başka hiç bir şey için üzülmez ve korkmaz. O Allah için yaşayan, ondan razı ve ona gönüllü köle olan bir cennetlik olur. Bu onun dünyaya son girişidir. Vefatı ile birlikte geri dönmez.
Allah’ın da bir nefsi vardır. Kur’an da Allah nefsine yemin eder. Allah Teala’nın nefsi tüm kötü sıfatlardan ezelden beri ali ve üstün olarak zuhur etmiştir. Yani Rabbin nefsi kötülüğü değil, yalnız iyiliği ve adaleti isteyecek bir halde kainata zuhur etmiştir. Ölümü gerçekleşecek olan nefsin ateş bedenidir. O ölünce yeni bir hayat bulur. Rab kainata olgunluğa ulaşmış ve kusursuz sıfatlarla tecelli etmiştir.
Nefsin yaşamı ateş gibi titreşmesi-hareket etmesi demektir. Arzu ettikçe ateş titrer ve kalp çeperini yakar. Bir şey hareket etmiyorsa onun için “ölüdür” denir. “Kalp durur, zihin durur” İşte bu nedenle onda hareket belirtisi görülmediğinde öldüğüne hükmedilir. İşte nefsin ölümü de böyledir. Onda dünyaya karşı bir istek çırpınış ve hareket kalmaz. Her şey bir olur. O sadece nefesin içindeki sonsuz ışığı deneyimleyerek huzur ve mutluluk denizlerinde sonsuz bir zevk içindedir. Kalbinde ilahi güneş doğmuş olana dünyadaki insanlar baktıklarında kimi zaman, onu bir bulut, kimi zaman da yağmur görüp onun sırrına eremezler. Gölgeden başka şey göremezler. Allah en iyi bilendir.
NEFİSLER BİR VÜCUTTA EŞLEŞTİRİLİR
Biriktirip geliştirerek taşıyageldiğiniz bilgi ve deneyim yığını toplanır ve son bedeniniz (kıyameti gören yada haşrolan bedeniniz) üzerinde birleştirilir. Bu hem genetik yollu kalıtsal bilgi aktarımı yoluyla, hem de bilinçte duyulan sesle birlikte yaşanacak bir uyanış ile hafızada kayıtlı bilgilerin ortaya çıkması yoluyla belirir. Bu çok derin hipnozdan yada uykudan uyanışa benzemektedir. Kişi gerçeğin farkına varır ve çarpılıp düşmüşe döner. Korkunç bir şok yaşar. Çünkü insan defalarca aşağıların en aşağısına atılarak hiç bir şey bilmez bir hale getirilir.
Tekvir 7 8 9
Ve nefsler eşleştirildiği zaman.Ve diri olarak toprağa gömülen kız çocuğuna sorulduğu zaman. Hangi günah sebebi ile öldürüldü?
Geçmişinizde bir kız çocuğu olarak ölen birinin örneği veriliyor. O kıza soruluyor olgun bir halde uyanmışken; “Hangi günah neden oldu da öldürüldün?” Yani öldürülmesine neden olan şey bir günahtır. Günah Allah’ın kurallarını çiğnemektir.
Eğer bu soru kızı öldüren katile sorulsaydı. Hiç bir şeyden habersiz, açlık yaşamasın diye gömülen küçük kıza değil de onu gömen babasına sorulurdu; onu neden öldürdün? denirdi. Soru kızadır ve hangi GÜNAH öldürülmesine sebep oldu o kız bilecektir. Kız günahından ötürü öldürülmüş olsa da, babası zulmünün cezasını ayrıca çekecektir.
Bazıları ayette öldüren baba yerine bir şeyden habersiz olan kız çocuğuna “neden öldürüldün?” diye sorulmasının edebi bir sanat, olduğunu düşünse de; Allah açısından bakıldığında; söz sanatları ile anlamı uzaklara taşımaması daha uygun görünmektedir. Hiç bir mahkemede; daha aklını yeni kazanan ve toprağa gömülen bir kıza, “hangi günah seni bu hale düşürdü?” diye sorulmaz. Zahiren küçük kızda suç aranmayacağından, öldüren babaya sorulur. Demek ki, bu dünyada baba suçluyken zulmü nedeniyle ve ceza haketmişken, evvelki hayattan gelen bir suçun da cezası burada çıkmış olmaktadır.
Bu konuda içimdeki şüpheleri daha sonra gözüme değen şu hadisler iyice giderdi;
“Çocukları diri olarak toprağa gömen de GÖMÜLEN DE ateştedir.” (Ebu Davud – Sünnet 18 / Kütüb-i Sitte Muhtasarı, İbrahim Canan C. 4, Sh. 373)
“Çocukları diri olarak toprağa gömen de GÖMÜLEN ÇOCUK DA CEHENNEMDEDİR. Gömen İslam’a yetişirse hariç”
(Müsned – Ahmed Bin Hanbel – C.3 Sh 478)
En iyisini Allah bilir.
HERKES KENDİ NEFSİNDEN YARATILMIŞ KİŞİ İLE KARŞILIKLI BİR AŞK YAŞAYABİLİR
30.21 – Kaynaşmanız için size kendi nefsinizden eşler yaratıp aranızda sevgi ve merhamet peydâ etmesi de O’nun delillerindendir. Doğrusu bunda, iyi düşünen bir kavim için ibretler vardır.
16.72 – Allah size kendi nefislerinizden eşler yarattı, eşlerinizden de sizin için oğullar ve torunlar yarattı ve sizi temiz gıdalarla rızıklandırdı. Onlar hâla bâtıla inanıp Allah’ın nimetine nankörlük mü ediyorlar?
Benliğimizi oluşturan DNA kodlarının bir bölümü son derece benzer şekilde karşı cinste ortaya çıktığında bir çekim oluşur.Hatta insanlar çekim duyup sahiplendikleri hayvanları da hem karakter hem de cins olarak kendine benzer olanlardan seçerler. Kedi insanı ve köpek insanı deyimleri ve bunlarla ilgili yapılan ruhsal tahliller buradan doğar. Onlar evvelden onlara akraba olduklarından değil elbet. Ama insan kendine benzeyen tarafından çekilir.
En iyi çiftlerin birbirlerine en çok benzeyenler oldukları görülmüştür. Zamanla birbirine benzeyenler dışında, ilişkilerinin başlangıcından itibaren birbirlerine benzeyenler de çok. Bunun sebebi, kendimize benzer kişilerden etkileniyor olmamız. Peki neden? Bilim insanları, genleri kendimizin genlerine benzeyen partnerler seçme eğilimimiz olduğuna inanıyor. Sonuçları Psychological Science dergisinin 16’ncı sayısında yayımlanan bir araştırmaya göre, tek yumurta ikizi olan kişilerin eşleri, çift yumurta ikizi olan kişilerin eşlerine göre birbirlerine fiziksel olarak daha çok benziyor. Yani bir başka deyişle, iki kişinin ortak genleri ne kadar fazlaysa, romantik ilişkilerinde benzer kişilere yönelme ihtimali de o kadar fazla oluyor.
1999 yılında yapılan bir başka araştırma da benzer sonuçları destekliyor. Araştırmada, heteroseksüel katılımcılara bir dizi portre fotoğrafı gösterilip çekiciliklerine göre oylamaları istendi. Ancak fotoğraflardan biri, katılımcının kendi fotoğrafının dijital olarak karşı cinse dönüştürülmüş halinden oluşuyordu. Araştırmanın sonunda katılımcıların birçoğunun bu dönüştürülen portrenin kendisine ait olduğunu fark etmediği ve en çekici bulduğu fotoğrafın bu olduğu anlaşıldı.
En şaşırtıcı olan da birbirini seven kişilerin birbirlerine olan benzerliklerinin zaman içinde artması. 1987 yılında yapılan ve artık klasikleşmiş bir araştırma kapsamında üniversite öğrencilerinden yeni evlenen çiftlerin ve 25 yıldır evli olan çiftlerin fotoğraflarını değerlendirmeleri istenmiş ve çiftlerin birbirlerine ne kadar benzediklerini ve ne kadar süredir evli olduklarını tahmin etmeleri istenmişti. Ancak gösterilen fotoğraflardaki çiftlerin bazıları gerçekten evli, bazıları ise sadece benzer yaşlardaki farklı farklı kişilerin fotoğraflarıydı. Araştırmacılar bu araştırmanın sonunda katılımcıların, uzun süredir evli olan çiftleri, yeni evlenenlere veya evli olmayanlara göre birbirlerine daha çok benzettiklerini tespit etti. Hatta, katılımcıların yeni evlenen çiftlerle, evli olmayan ve birbirini tanımayan kişileri ayırt edemedikleri anlaşıldı. Ancak uzun süredir evli olan çiftlerin, evli olduklarını kolayca tahmin edebildiler. Bu araştırmadan çıkan en önemli sonuçlardan biri de birbirine en çok benzetilen portrelerin, en mutlu olduğunu söyleyen çiftlerin portreleri olmasıydı.
BEKAR KALANLARIN BAZILARI SEÇİLMİŞ OLANLARDIR
İncil: Luka 20/34, 36:
« İsa onlara şöyle dedi : Bu çağın insanları evlenip evlendirirler. Ama gerçek çağa ve ölülerin dirilişine erişmeye lâyık görülenler ne evlenir, ne evlendirilir. Bir daha ölmeleri de söz konusu değildir. Çünkü meleklere benzerler ve dirilişin çocukları olarak Tanrı’nın çocuklarıdır. »
Torah İşaya:56
4 Çünkü Ben Yehova, Sebt kurallarıma uyan, Beni hoşnut eden şeyleri seçen, ahdime bağlı kalan hadımlara şöyle diyorum: 5 “Onlara evimde,duvarlarımın arasında oğullardan da kızlardan da daha iyi bir şey vereceğim; bir isimleri,bir anıtları olacak. Öyle bir isim ki, devirler boyu kalacak, yok olup gitmeyecek.
Kuran: Ali-İmran 39
O mihrapta namaz kılarken, melekler ona seslendi: “Allah, sana Yahya’yı müjdeler. O, Allah’tan olan bir kelimeyi doğrulayan, efendi, kendini nefsini engellemiş (bekarlığı seçmiş) ve salihlerden bir peygamberdir.”
Çocuğu olmayan peygamberler ve insanlardan Allah yoluna adanmış olanlar övülmüştür tüm dinlerde. Evvelki hayatında seçilmişlerden olmayı başarmış ve bekar kalmış insanlar çocuksuzdur. Onların kendi nefislerinden olup da evlenebilecekleri bir soy gelmemiştir. Onun DNA’sına benzer bir DNA bulunamadığından ve Allah’a adandığından aşkı sadece Allah’a olabilir.
Kişi bekarlığının kökeninin dünyevi nedenler mi yoksa seçilmiş olmaktan mı olduğunu, kalbinde Allah’tan başkasına yakınlık ve aşk olup olmadığına bakarak anlayabilir. Herkes kendi nefsine benzeyene çekim duyacaktır. Allah’ın da nefsi olduğu ancak o nefsini Rahim ve Rahman boyutunda kusursuz halde tuttuğu için o da kendi gibi olana çekim duyar.
Diyanet Vakfı Meali:
39.6 – Allah sizi bir tek nefisten yarattı, sonra ondan da eşini yarattı. Sizin için hayvanlardan sekiz eş meydana getirdi. Sizi de annelerinizin karınlarında üç katlı karanlık içinde çeşitli safhalardan geçirerek yaratıyor. İşte bu yaratıcı, Rabbiniz Allah’tır. Mülk O’nundur. O’ndan başka tanrı yoktur. Öyleyken nasıl oluyor da (O’na kulluktan) çevriliyorsunuz?